Selim Şengüdüz
Sadece Senna demek yeterlidir. Formula 1 izlerken, anlatırken, konuşurken bazı olgu ve değerlere vakit geldiğinde biraz düşünülür, önemi vurgulanır. Bu önemli kişilerden biri de tartışmasız Brezilyalı Ayrton Senna’dır.
21 Mart 1960 yılında doğan Ayrton Senna da Silva, 1 Mayıs 1994 yılında San Marino GP’sinde hayatını kaybetti. Her zaman limitlerde bir yaşamı vardı. Hep kazanmak için odaklanan Senna’nın düşüncesinde ikincilik bile başarısızlık sayılabilirdi. Onun için kazandığı zaman mutlu, ikinci yada kaybettiği zaman ise üzgün ve agresif bir yapısı vardı. Kaybetmeyi, kabullenemiyordu.
Formula 1 kariyerine 1984 sezonunda Toleman takımı ile Brezilya GP'sinde başlayan Senna, 1994 sezonunda o şanssız kazada Williams takımı ile yarışıyordu. Yarıştığı dönemden bu güne kadar tüm dünyada unutulmaz isimlerden biri ve her yarışta da ismi geçen ender pilotlardandır. Onun için Formula 1’i Formula 1 yapan olgulardan biridir Senna.
McLaren, Team Lotus, Toleman, Williams takımlarında yarışan, üç Formula 1 dünya şampiyonluğu bulunan Senna’nın, 41 yarış zaferi ve 65 pol pozisyon başarısı bulunmaktadır. Go-kart ile motorsporlarına adım atan Senna, henüz 4 yaşındayken direksiyon başına ilk kez oturdu. 13 yaşında ilk yarışını, 17 yaşında ise Güney Amerika Karting Şampiyonası'nı kazandı. Sonra Dünya Karting şampiyonasına devam etti. Formula Ford serisinde ki serüveni ise ailesinin isteği üzerine gerçekleşmedi. 1983 sezonunda British Formula 3 Şampiyonası, ardından Formula 1 ile tanışması gerçekleşti.
Formula 1 tarihini yazmak ve ortak olma zamanı artık başlamıştı. Monaco GP’sinde kazandığı başarılarda öne çıkan Senna, özellikle ıslak zeminde de harikalar yaratan bir pilottu. “Yağmur adam” deyimi o günlerde onunla anılırdı, mücadele anında komple bir bütünlükle yarışırdı. Ya vardı ya da yoktu. Olaylara, hayata ve yarışlara hep bu yönle bakardı. Bazı durumlarda çok sert yarışlar çıkartıyordu ve buna da bir anlamda mecburdu. Özellikle Alain Prost ile mücadelesi hala Formula 1 pilotlarının öğrenmek istedikleri birçok şeyi barındırır.
1989 sezonu Japonya GP’sinde diskalifiye olan Senna, her zaman ilerisini düşünen bir pilottu. Onun için kendini çok fazla zorluyordu. Bedenen, öğrenme ve fiziksel açıdan limitleri hesaplaması onun farklı olduğunu göstermişti. Bu farklılık 1993 sezonunda Japonya GP’sinde Eddie Irvine’ı yumruklamasına kadar varmıştı.
Senna, bugünlerde yarışsaydı ne olabilirdi?
Teknoloji ile Formula 1 birlikteliği her sezon, her yarışta önemli gelişmeler doğuruyor. Ayrton Senna’nın kariyerinde limitlerde yarıştığı dönemler ve başarılarına başarı kattığı yarışları acaba günümüz teknolojisi ile nereye varacağı çok önemli. Sanırım start aldığı tüm yarışları kazanabilirdi.
O dönemdeki kasklara bir bakın, şimdi kullanılanlara. Araçların teknolojisi de aynı boyutta. Onun için son dönemlerdeki kurallarla biraz tartışmalı hale gelebiliyor. Bu mükemmel Formula 1 araçlarından biraz uzaklaşılıyor, mekanik araca dönüşüyor. Pilot ikinci konuma getiriliyor, bazı kurallar Formula 1’e zarar veriyor diye boşuna yazmıyoruz. Örneğin pilot geçişlerinde DRS sisteminin ne anlamı var. Hızlı olan pilot zaten önündeki pilotu geçecek bu doğanın kanunu. Bu etkiye bir de DRS sistemi eklenirse doğanın kanununu gölgede bırakıyor. Senna’nın bir geçişi ve mücadelesi karşısında bu sezonda ki bir geçiş kıyaslanabilir mi?
Pilotların ve seyircilerin güvenliğini arttırmak için ise teknolojiye her zaman ihtiyaç vardır ve bu konuda tüm takımlar her zaman destek olurlar. Şanssız kazada Senna’nın direksiyon milinin kırıldığı ve aracına hakim olamadığı söz konusuydu. Şimdi böyle bir şanssız anın olma ihtimali yüzde kaçtır?
Diğer analizlerde görüşmek üzere...