İstanbul’da, bir Pazar günü şehir içi sayılabilecek bir yerde 255 km/saat hızla radara yakalandınız mı? Ben yakalandım. İstanbul’da yaşayan bilir, kalabalığı bitmeyen şehirde Pazar günleri dahi ana yollarda 100 km/saat’in üzerine çıkmak bile pek mümkün olmaz.
Bunu yapmamı sağlayan şey önden çekişli bir Alfa Romeo’ydu (156 V6). Sensörlerle çevrili araç arıza canavarı olsa da, bazı parçaları Palio’dan gelmiş olsa da, Alfa Romeo ruhunu hiç şüphesiz taşıyordu.
İşte bu Alfa, 20 yıldan fazla aradan sonra sedan ve arka çeker bir araçla karşımıza çıktı. Süveter adam Sergio Marchionne, Ferrari’yi yerin dibine batırırken, Alfa’yı ise güçlendirmeye çalışıyor. Giulia ismi 50 yıl kadar aradan sonra yollara geri dönüyor ve bu kez Mercedes C-Class, BMW 3 serisi ve Audi A4 serisini silkelemeye geliyor.
Motorlar
Giulia 2.0 turbo benzinli, 2.2 litre turbo dizel ve 2.9 litre çift turbo V6 olarak üç motor seçeneğine sahip. Malum vergilendirme sebebiyle 2.2 litrelik dizel versiyonu ülkemizde görmemiz biraz zor. 2.9’luk V6’ya zaten hiç girmemek gerek.
BMW 3 serisi ile benzer fiyatlandırmaya sahip olacak olan Giulia henüz ülkemizde satılmıyor ve ne zaman geleceği de belirsiz. Aslında Giulietta’daki 1.6 litre dizel motor seçeneği Giulia’da olsaydı BMW 3 ve Mercedes C için çok tehlikeli bir rakip olabilirdi. Ancak mevcut motor seçenekleri Alfa Romeo’yu ülkemizde spor olsun, para önemli değilcilerin otomobili haline getiriyor. Hoş, Alfa Romeo’nun Türkiye pazarından büyük bir umudu olduğunu da düşünmüyoruz.
Tasarım
O bir Alfa Romeo. Daha fazla söze gerek olduğunu sanmıyorum. Kıvrımlı ve çekici hatları, başta çirkin gelen, ama Alfa Romeo stilini yansıtan ön bölüm ile 156 kadar kompact görünmüyor, ancak rakiplerinden biraz küçük olmasını saklayabiliyor.
Giulia gerçekten müthiş görünüyor, ancak kokpite oturup sağınıza solunuza bakındığınızda ve biraz kullandığınızda size bir İtalyan olduğunu kesinlikle ispatlıyor. Ve bu iyi bir şey değil! İster otomobil alın ister motosiklet, İtalyan tasarımları detaylarda ve genel toplamda mutlaka eksiktir. Detaylarda atlanılan noktalar olurken, fonksiyonel parçalarda standartlardan ötesinin düşünülmediğini görürsünüz.
Giulia da bundan geri kalmıyor. Hafif yağmura göre ayarlayamadığınız silecekleri, sert frenlemede çok geç devreye giren dörtlüleri, uydu navigasyon ve multimedya sisteminin Alman rakiplerinin aksine sonradan eklenmişlik hali ve aracın doğasına uymayan tasarımı, nereden geldiği anlaşılamayan rüzgar sesi, gösterge panelindeki ortam sıcaklığı değerinin gerçekte olan ile alakasız gösterebilmesi ve daha bir çok küçük detay bu İtalyan güzelini “komple” olmaktan uzaklaştırıyor. Tamamlanmış tasarım isteyenleri Alman üreticilere gönderelim lütfen! Alfa Romeo size bir otomobil değil, ruh satar.
Performans
Bizde olmasa da, Avrupa’da muhtemelen en çok satacak olan 2.2 litre dizel modeli standart seri Giulia’ların en mantıklısı durumunda. Bu motor relantide ve yüksek devirde biraz gürültülü çalışıyor. Dört silindirli bir dizel motorunun gürültülü olması pek de istenen bir şey değil. Mercedes C serisi dizellere göre kesinlikle daha sessiz, ancak bir BMW veya Audi kadar değil.
Aracı sürmeye başlarken, tekerlekler daha birkaç tur bile atmadan sürüş kalitesinin ne kadar iyi olduğunu anlayabiliyorsunuz. Süspansiyonlar yumuşak tarafta ayarlanmış olsa da, şasinin esnemelerden çok uzak olması firmanın sportif ruhunu çok iyi yansıtıyor.
Orta kısımdaki D.N.A. anahtarı ile farklı sürüş modlarına geçiş yapabiliyorsunuz, ancak standart versiyonda Quadrifoglio’daki ‘RACE’ modu yok ve bu yüzden stabilite kontrol sistemlerini kapatamıyorsunuz.
Bu sistemleri kapatamamak çok önemli görünmeyebilir, ancak muhtemelen kontrol delisi bir mühendis tarafından ayarlanmış çekiş kontrol ve ESP sistemi sizi küçük eğlenceler yapmaktan alıkoyuyor. Bu kadar iyi bir şasi ile arada ergenlik yapmak istemeniz normal elbette. Ancak veliniz size engel oluyor. Yeni elektrik destekli direksiyon ise tamamen konfor için tasarlanmış ve yolu neredeyse hiç hissetmemenize neden oluyor, bu da araçtan aldığınız zevki biraz daha törpülüyor. Olsun, bir Alfa Romeo sürüyorsunuz, bu da yeter.
Quadrifoglio
İtalya’nın yeni gülünün bir de (yazamıyorum, kopyala yapıştır) Quadrifoglio modeli BMW M3’e atar yapmak için ortaya çıktı.
Müthiş deneyimli, ancak şanssızlıkları ile ebedi ikinci olarak nitelendirilmeye başlanan meşhur yarışçı Ugo Sivocci 1923’te Targa Floria yarışı öncesinde kendisine şans getirmesi için aracının yanına beyaz bir karenin içine dört yapraklı yonca resmi çizdi. Sivocci bitiş çizgisini ilk geçen isim olarak hayalini kurduğu başarıyı elde etti. Sivocci birkaç ay sonra Avrupa Grand Prix antrenmanlarında Monza’da kaza yapıp hayatını kaybettiğinde, uğurlu dört yapraklı yoncası aracında yoktu…
Dört yapraklı yonca logosunu gururla taşıyan bu model 2.9 litre çift turbo V6 motoruna sahip ve bu motorun detayları bize biraz tanıdık geliyor. 86.5 x 82.0 mm çap ve strok değerlerindeki bu blok ne hikmetse Ferrari’nin uzun bir aradan sonra ortaya attığı turbo motorlu California T modelindeki motorla aynı değerlere sahip. California T’nin tek farkı sekiz silindirli olması.
Alfa Romeo mühendisleri bu motorun ısrarla Ferrari motoru ile ilgili olmadığını, tamamen kendileri tarafından geliştirildiğini söyleseler de, çap, strok ve turbo pozisyonları ile birlikte iki silindiri kırpılmış bir California T motoru olduğu apaçık ortada.
Biraz bakkal matematiği ile daha da garip bir hesaba ulaşıyoruz. California T’nin 3.9 litre V8’i 552 beygir üretirken, Quadrifoglio’nun 2.9 litre V6 motoru 503 beygir güç üretiyor. Ferrari’nin silindir/güç orantısına göre: 552 / 8 = 69 (silindir başına güç) Quadrifoglio 69 x 6 = 414 beygir güç üretmeli. Bu hesapla Alfa, aslında aynı yapıdaki bir Ferrari motorundan 503 – 414 = 89 beygir daha fazla güç üretiyor! Bu hesaplar tam olarak bu şekilde yapılmıyor olsa da, 89 beygir bunun için gerçekten büyük bir fark. İşlemi tersine çevirmemiz gerekirse, California T’nin 503 / 6 = 83.83 (silindir başına beygir) olan Alfa Romeo ayarlarında 83.83 x 8 = 670 beygir güç üretmesi gerekiyor! Bu değer aynı motoru kullanan Ferrari 488 GTB’den bile daha yüksek!.
Bu şartlar altında, Alfa Romeo Giulia Quadrifoglio’nun 503 beygirlik ‘Ferrari’ motorunun ne kadar uzun süre kullanılabileceği konusunda ciddi soru işaretleri bulunuyor. Daha da ilginci Ferrari’den alınma bu motor 6500 devir/dakika’da tüm etkinliğini kaybediyor ve BMW M3’teki 3 litre sıralı altı silindir motorun devirlenmesine göre geride kalıyor.
Gariplikleri bir kenara atarsak, bu versiyon ile D.N.A. anahtarına gelen RACE modu tüm sürüş yardımlarını kapatabilmenize imkan veriyor. Esnemeyen gerçekten sıkı şasi bu versiyonda adaptif ve biraz daha sert süspansiyonlarla birleşince aracı kontrol etmek gerçekten zevkli bir hal alıyor. Süper keskin direksiyon sistemi, karbon fiber motor kapağı ve tavan ile sınıfının en hafifi olması, gerçekten çok iyi ve şasi performansı ile birlikte arkadan kaymalar çok kontrollü bir şekilde yönetilebiliyor. BMW M3 bu konuda pek de affedici değil.
Son sözler
Sergio Marchionne’nin isteğiyle Fiat grubu Alfa Romeo markasını tekrar diriltmek ve spor sürüşlü lüks otomobil sınıfını zorlamak için çalışmalara çoktan başladı ve bunun ilk ürünü Giulia özellikleriyle, tarihiyle ve ‘İtalyan işi’ eksiklikleriyle tam anlamıyla isteneni ortaya koyuyor.
Çok dengeli ve stabil şasisi yumuşak tarafta kalmasına rağmen oturaklı süspansiyonları ile birlikte Alfa Romeo Giulia günlük kullanım için muhteşem bir stil ve rahatlık sunarken sürüş keskinliği ile agresif sürüşlerde de fark yaratabiliyor.
Cesareti olan Quadrifoglio’yu edinir, ve dört yapraklı yoncanın şansı ile birlikte kaput altında Ferrari imzası bulunan bir spor sedan ile BMW M serilerine kafa tutabilir.
Alfa Romeo bu serinin devamını hazırlıyor ve ikinci ürün olan Stelvio çoktan tanıtıldı. Daha üst segmentlere de hitap edecek modellerin yolda olduğu ve 2020’de tamamının tanıtılmış olacağı iddia ediliyor.
Kısaca Alfa Romeo dört koldan (belki de yapraktan) saldırıyor ve performans sedan piyasasına kendi duruşuyla geri dönüyor.