Formula 1 eskisi kadar şevkle takip ediliyor mu? Artan heyecana rağmen izleyici profili değişti mi? Mehmet Ali Selışık yazdı.
Formula 1 konusu açıldığında, Türkiye’de hemen hemen her ortamda görebileceğiniz bir tür insan vardır. “Hakkinen’den Sonra Bırakanlar Kulübü” üyesi bu arkadaşlarımız, Formula 1’de eski tadın kalmadığına dair inançlarından dolayı son yarışlara burun kıvırırlar. Bir şeylerin eksik olduğunu, Hakkinen ve Schumacher’in mücadelesini hiçbir güncel örneğin yakalayamayacağını iddia ederler.
Haklılar. Hem de çok haklılar.
Eksik olanın ne olduğunu bilmiyoruz, ancak 1990’ların sonu ve 2000’lerin başındaki Formula 1’in lezzeti yok. Aslında elimizdeki malzemelere bakarsak, Schumi saltanatı sonrası dönemde F1 şahane yarışlar gördü. Son yarışta onlarca kez şampiyonluk el değiştirdi, üç pilotun sezon sonunda arasında yalnızca 1 puan vardı, şampiyon olan pilot ise 20 puan geriden gelmişti. Kurgularsanız daha iyisini yapabilir misiniz, ondan bile emin değilim. Son virajda şampiyonluk kazanıldı bir yıl sonra. Hayatımda gördüğüm en heyecanlı üç dört yarış arasına girebilirdi 2008 Brezilya. 2009’da çirkin araçlara rağmen amatör ruha yakın bir takımın şampiyonluğu, yine hoş bir seyirlik sundu bizlere. 2010’dan itibaren de yalnızca Vettel’in domine ettiği 2011 bir parça keyifsizdi. O sezon da 2011 Kanada Grand Prix’si gibi arşivlik bir yarış armağan etti seyircilere. İçinde bulunduğumuz 2013 sezonu da bir o kadar çekişmeli geçiyor. Yine de lezzetli çipetpet değil işte, neden bilmiyorum ama amatörü eğlendiriyor.
Birkaç teorim var tabii, bu eksikliğin kaynağı hakkında. Hakkinen-Schumacher döneminde Formula 1 kısıtlamaların, lastik koruma ve yakıt tasarrufunun, yasakların sporu değildi. Takımlar, üretebilecekleri en iyi araçları piste getiriyorlardı. İzleyenler de biliyordu ki Formula 1, otomobil teknolojisinin gelebileceği en son noktaydı. Dünyanın herhangi bir yerinde başkaları, daha hızlı bir otomobil üretmiyordu. Günümüze geldiğimizde ise fark apaçık. Yeni takvime giren pistler dışında hiçbir Grand Prix’de tur rekoru kırılmıyor. Pistteki otomobiller, on yıl öncesinin canavarlarından gözle görülür bir biçimde yavaşlar. 100 metre yarışının sporcuların ayaklarına ağırlık bağlanarak koşulduğunu düşünebiliyor musunuz? Seyircilerin çoğuna göre yine pistteki Formula 1 araçları, on yıl öncesine göre hem daha çirkin, hem de sesleri çok daha kötü. Önümüzdeki birkaç sezon içinde daha kötü sesler duyacağız üstelik. Müzik dünyasına paralel giden bir Formula 1 ile karşı karşıyayız anlayacağınız.
Formula 1, tüm bu geri adımlara karşın en yüksek teknolojiye kucak açmayı sürdürüyor. Kinetik Enerji Geri Kazanım Sistemi (KERS)’nin başını çektiği atılımların sorunu ise, anahtar kelimenin değiştiğini ilan etmeleri. Performans alkışlarla saha kenarına gelirken, yerini verimliliğe bırakıyor. İçindekileri bitmeyen bir iştahla tükettiğimiz Dünya’nın buzdolabında sandviç için daha az malzeme var artık. Aldığımız ısırıklar daha ufak, eski sandviçleri de mumla aratıyor.
Bir yandan da spor dünyasının genel sorunu olduğunu düşündüğüm, güçlü karakter eksiği var. Fernando Alonso, Lewis Hamilton, Kimi Raikkonen, Sebastian Vettel ve daha niceleri ziyadesiyle kuvvetli kişiliklere sahip, başarılı pilotlar. Ancak içlerinden yalnızca Kimi, konuştuğu zamanlarda istediğini söyleyebiliyor. Padok, pilotların aklındakini beyan etme hakkının olmadığı bir halkla ilişkiler hapishanesi. Mümkün olduğunca erken dalından toplanan çocuklar, karakter anlamında hayli yetersiz kalıyorlar. Kontrastı yakalamak adına, Hakkinen-Schumacher-Montoya üçlüsünün olduğu bir basın toplantısını aklınıza getirin. Belki şimdiki pilotlar daha hızlı, daha verimli, daha sadık; ancak nedensiz bir biçimde daha “büyük” değiller.
Salt pilotların yahut araçların, kuralların kabahati değil bu elbette, zamanın getirdiği bir handikap. 90’ların sonu, 2000’lerin başı, her kulvarda günümüzü dize getirmeye kabil. Sinema, müzik, spor ve hemen hemen her konuda galip gelecek dönem, içinde yaşadığımız dönem değil. Ne yalan söyleyeyim, bazen “Hakkinen’den Sonra Bırakanlar Kulubü”ne üye olmayı düşlüyorum. Pamuklara sarılmayan dört lastik, kulağımın pasını silecek bir motor, bir de büyük yürekli pilotlardan ibaret gridi hayal ediyorum. Ne var ki, kulübe üye olmak için 12 sezon geç kaldım. Şu sıralar bana ve benim gibi arafta kalanlara yalnızca Formula 1’in Godot’larını beklemek düşüyor.
Mehmet Ali Selışık