F1 tarihindeki en büyük skandallardan birinin yaşandığı 2007 sezonunda olanları, belkide çoğumuz tam olarak bilmiyoruz.
Amerikalı yazar Mark Seal'ın araştırmaları sonucu ortaya çıkan bu yazıyı, sitede bulunan arkadaşlar için elimden geldiğince çevirmeye çalıştım. Umarım benim için olduğu kadar sizler içinde bilgilendirici olur
Sessiz ve sakin Surrey kasabasında tarihler 2007 yılının temmuz ayını gösterirken, alımlı sarışın bir bayan elinde bir kağıt tomarıyla girdi içeriye. “Bu belgeleri CD’ye aktarmak istiyorum” dedi, kimsenin bilmediği bir yerde dikkat çekemeyen bir kopya dükkanın sahibi olan orta yaşlı dikkat çekmeyen çalışanına. Aslında formula 1 fanı olmayan biri için kağıtta yazanlar hakkında ilginç olan bir şey yoktu ancak aksi durumda birinin belgelere yakından bakmasıyla içindeki şematik çizimlerin, teknik raporların, resimlerin ve finansal bilgilerin bir formula 1 aracı tasarlamaya katkıda bulunacağının bilmesi normaldi. Ve bunun yanında her bir sayfa dünyaca ünlü bir amblemle donatılmıştı; “Ferrari’nin şahlanan atı”.
Surrey, yerlilerin uzay mekiği dediği, Mclaren Formula One takımının süper gizli, muazzam genel merkezine giderken karşılacağınız bir Mclaren kasabası aslında. Fakat bazen bazı şeylerin olacağı vardır. Mclaren kasabasında bir dükkan çalışanının, o yaz Ferrari takımının hazırlık konusunda geride kaldığını bilen ,diğer M. Schumacher sevdalıları gibi koyu bir fanatik Ferrari taraftarı olması gibi mesela.
Dükkan çalışanı adını sorduğunda “Trudy Coughlan” dedi sarışın bayan. Kadın ayrıldığında çalışan hemen bilgisayarının başına geçip Google’da ismi arattı. Öğrendiği ilk şey kadının Michael Coughlan yani “Mclaren F1 takımının şef tasarımcısı”nın eşi olduğuydu.
Ardından google’da arattığı 2. Şey Ferrari oldu ve araştırmasını Maranello’da bulunan Ferrari sportif direktörü Stefano Domenicali’nin e-mail adresini buluna dek devam ettirdi. “Sevgili Bay Domenicali” diye başladı yazısına, ve dükkana gelen ilginç kadının hikayesini anlattı.
Ertesi sabah S. Domenicali gelen kutusunda ki birçok mesajı silerken aralarından uzun bir tanesi dikkatini çekti ve okuduğu gibi Ferrari merkezine doğru yola çıktı.
Bir kaç gün sonra Trudy Coughlan eşinin talimatlarıyla elindeki 2 CD yi ve “780” sayfalık belgeleri öğütücüde parçalayıp kalanlarıda evinin bahçesinde yakacaktı.
Ve bu olaylar Formula 1 tarihindeki en büyük , en sarsıcı skandalın başlamasını sağlayacaktı.
Formula 1 sağır edici derecede gürültülü, inanılmaz pahalı ve rock yıldızı ayarında isimleri pistlerde buluşturan bir spor. Avrupadaki yüzbinlerce taraftarın, 22 aracın saatte 350 km hızlarla büyük pistlerde birbirleriyle mücadelelerini izlemek için 1000$ a kadar bilet parası ödediği uluslararası bir eğlence. Seri, dünyanın bir çok yerindeki 18 pistte pilotların yarışı bitirdekleri yere göre puan almasına ve marttan kasıma kadar devam eden bu süreç boyunca en yüksek puanı alan takım ve pilotun şampiyon olması sistemine dayanıyor.
Milyonlarca dolarlık kontratlarıyla dikkatleri üzerina çeken isimler pilotlar olsada, asıl yarışmacılar muazzam mühendislik işlerinin ürünü olan F1 araçlarının kendileri. “En hızlı ve en yavaş pilot arasındaki fark 1 sn’den fazla değildir. Ancak en hızlı araçla en yavaş araç arasındaki fark tur başına 3-4 sn’e kadar çıkabilir. Yani ne kadar hızlı olursanız olun yavaş araç içerisinde hiçbirşeysinizdir.” Diyor Autosport yazarı Mike Hughes.
Nascar’daki araçların eşitliği kuramının aksine F1’de olay tamamiyle araçların geliştirilmesine dayanır. Bu geliştirme bazı belirli kurallarla sınırlandırılmış olsada kurallar dahilinde bir kaç milisaniye kazanmak için bu takımlar 400 milyon dolara kadar harcama yapabilirler.
Bir Formula 1 aracı yaklaşık 6000 parçadan oluşur ve neredeyse hepsi aerodinamik kazanç sağlamak amacıyla özel olarak yapılır. Öyleki bir F1 aracının 160 km hız ulaşıp tekrar durması için gerekn süre 5 sn’dir. Araçlar aynı uçaklardaki gibi kanat sistemini kullanır. Önde ve arkada bulunan 2 kanat uçakların aksine yükselmeyi sağlamaz. Tersine bu kanatlar yere basma gücü oluşturmak için vardırlar. “Bu güç o kadar fazladırki teorik oalrak bir F1 aracı Monte Carlodaki tüneli, aracın üst kısmı aşağıda olacak şekilde tavandan geçebilr” diyor Mark Hughes. Tüm bu yer basma kuvvetine karşılık F1 aracının gövdesi ise drag etkisini azaltıp düzlükte maksimum hızla gidebilmek için ok şeklinde tasarlanır.
Tabiki mühendislik bilgisi bu rekabet ortamında öne çıkmak için kullanılan tek şey değil. Bunun yanında rakiplerinizin ne yaptığını bilmekte bu işin bir parçası. Her F1 takımı araçları izleyerek, fotoğrafçılar tutarak, rakip hakkında özel dosyalar açarak bu işe bir şekilde girişirler. Hatta takımlar arası küçük ispiyonculuklar normal olarak görülür. Peki bir takım çok ileri giderse ne olur ? Genellikle kimse umursamaz. Örneğin 2007 yılının bahar ayında 2 eski Ferrari çalışanının Toyota takımına bilgi sızdırdığı öğrenildiğinde sadece İtalyan mahkemesi tarafından sessiz olma cezası alırken, bu iki çalışan Formula 1’in yönetici ekibi FIA tarafından hiç bir yaptırıma maruz kalmadı.
Ancak o sezon en yüksek puana sahip takım olan Mclaren, en önemli rakipleri Ferrari’ye ait yüzlerce sayfayı elinde bulundurmakla suçlanırken işten sıyrılmaları o kadar kolay olamazdı. Pist üstünde birbirinin kıyasıya rakibi olan iki ekibin pist dışı savaşı avrupadaki gazetelerde doğal olarak manşetlere taşındı. Ancak olayın merkezindeki iki kahraman spot ışıklarından ve hareketten uzak iki isimdi. Mclaren tasarım ekibinden Michael Coughlan ve Ferrari mekanik ekibinden Nigel Stepney.
Ferrai’nin İtalyadaki evi olan Maranello, Emilia-Romagna bölgesinde bulunan 15.000 nüfuslu bir kasaba. Burası bütün Ferrari araçlarının ve parçalarının dizayn edildiği, üretildiği, test edildiği, ve gönderildiği yer. Yani Marenello’ya gitmek demek aslında Ferrari’nin kalbine gitmekle eşdeğer. Kasabadaki herkes bir şekilde ya Ferrari için çalışır, ya da çalışanlarla bir bağlantısı vardır. Sokaklar, restoranlar, barlar tamamiyle mekaniker, mühendis, tasarımcı, destek ekibi ve tabiki olanları fanlarla dolu olup hepsinin inandığı tek bir şey var: Ferrari F1 tarihinin en büyük, en önemli, en dominant takımıdır. Montana’da bir restorana öğle yemeği için oturduğunuzda arka planda 1km ötedeki Ferrari’nin özel yarış pistinde turlayan araçların motor seslerini dinlerken, duvarlardaki resimleri inceleyip bir Ferrari müzesinde olduğunuz hissini aldığınız an, sizinde böyle düşünmeniz kaçınılmazdır.
Ferrari’nin en önemli 30 isminden biri olan Nigel Stepney Maranello’ya doğru yürürken kendini yeni tarzıyla kendini bir kral gibi hissediyordu. Sonuçta Ferrari ile 15 yıl geçirmiş, oluşturulan rüya takımın en önemli parçalarından biri olmuş ve bu dönem içerisinde kazanılan 5 şampiyonlukta imzası bulunmuştu. Bir İngiliz olan Nigel Stepney 1993 yılında takıma katıldığında takımın pit ekibinde var olan kaos ortamını düzene çevirmeyi başarmıştı. “ O gelmeden önce pitstoplarda organizasyon yoktu ve Ross Brawn’la beraber bunu ortadan kaldırdılar.” diyor Ferrari’yi iyi bilen biri. “ Nigel tamda takımı şekle sokabilcek Ferrari’nin ihtiyacı olan biriydi.”
2006 sezonuna gelindiğinde Nigel artık çok daha prestijliydi. Yıllık 1 milyon $ ı bulan maaşının yanın hangi mekaniker kalıcak kim gidicek sorularına cevap veren baş isim konumundaydı. Stepney hayatı Formula 1 olmuş, herşeyini takımına adamış adamlardan biriydi. Öyle ki bir yarışta Michael Schumacher’ın pitten çıkarken yaptığı dikkatsizlik sonucu ayak bileğini kırmasından asla şikayet etmedi.
2006 yılının sonuna gelindiğinde Stepney’nin dünyası, Ferrari tarihinin gördüğü en iyi takımla beraber parçalara ayrılmıştı. Shumacher emekli olmaktaydı ve sağ kolu olduğu Ross Brawn’da takımdan ayrılacaktı. Brawn-Schumacher döngüsünün en önemli isimlerinde biri olması sebebiyle boşalan, maaşı kabarık genel direktörlük pozisyonun kendine verileceğini düşünmekteydi Nigel Stepney. Fakat o bir mühendis değil aksine üniversite diploması bile olmayan bir mekanikerdi. Ferrari kurulunun tercihi “İnsan kaynakları”ndan terfi edilen İtalyan isim Mario Almondo oldu. Almondo bundan önce takımın endüstriyel gelişim departmanını yönetmişti ancak Stepney hala Almondo’nun aracı geliştirmek için gerekli olan ve takımı yönetebilcek teknik bilgiye sahip olmadığını düşünüyordu. Ferrari takımının içindekiler Stepney’in durumdan dolayı çok sinirlendiğini ve sürekli bundan yakındığını söylüyorlardı.
“Ferrariden ayrı bir yıl geçirmeyi planlıyorum” dedi şubat 2007de Autosport’a. “An itibariyle takımda mutlu değilim. Kariyerimde ilerlemek istiyorum ve bu şu anda gerçekleşmeyen bir şey.”
Ferrari’nin içinden olup Ferrari aleyhinde konuşursanız karşılğında cezasını çekeceğinizi bilirsiniz. Alain Prost, 4 kez dünya şampiyonu, Ferrari sürmeyi kamyon sürmeye benzetince bunu zor yoldan öğrenmiş ve sezon ortasında kovulmuştu. Ancak ilginç bir şekilde Stepney basın önünde gerçekleştirdiği bu ihanete rağmen takımdan kovulmadı. Stepney ise gücenme olmadığını görünce, takımda fabrika bazlı, pist pist dolaşmayacaği bir iş istedi.
Stepney’e göre bu işin sonu kovulmaktanda beter oldu. Olayların ardından “Ferrari İtalya’da kutsal bir kurum gibidir. Eğer ona karşı gelirsenin Vatikan’a karşı gelmiş gibi olursunuz” gibi bir demeç verdi İngiliz Independence gazetsine. “ Seyahat etmek istemediğim için bir hainmişim gibi hissetmeye başladım. İnsanlar benden kaçıyor, konuşmaya korkuyor gibiydiler. Durum benim için katlanılamaz bir hal almıştı.”
Mayıs 2007’de Ferrari Stepney’i asla düşünemeyeceği bir olayda yakaladı; Ferrari F1 araçlarını sabote etmek. Takımın Monaco GP için hazırladığı araçların yakıt tanklarının yanında beyaz bir toz bulunmasıyla başladı olay. Bunun üzerine şüphelenen Ferrari çalışanlarının polis çağırması üzerine yapılan araştırmada aynı tozdan Stepney’in ceplerinde bulunmasıyla Stepney’in suçlu olduğu belirlendi. Stepney ise o günden beri bütün suçlamaları reddedereek “yürütülen kirli oyunlar komplosu” nda kurban olduğunu söylüyor.
Stepney’in olayı inkarına rağmen tanktaki madde ile cebindeki maddenin aynı olması, olay farkedilmeden önce Stepney’nin yakıt tankının yanında görülmesi, aynı maddeye şahsın evindede rastlanması onun pek işine gelmiyordu. Ferrari o yarışta 3. ve 8. oldu.
Birkaç hafta sonra Domenicali Surrey’den gelen maili okuduğunda, toz olayının ötesinde daha büyük suçlar olduğunun farkına vardı.
Bunun üzerine Ferrari hukuki işlem başlatarak tekrar Stepney’in evini arattı. Laptopta yapılan analiz sonucu 780 sayfalık Ferrari bilgisinin taratıldığı sonucuna varıldı. Bu 780 sayfa sonradan mahkemede de belirtileceği üzere “ tasarım için gereken teknik belgeler, mühendislik, yapım aşaması, kontrol, teknik bilgi, gelişim ve F1 aracının çalışma şekli” gibi bilgiler içeriyordu. Kimliğinin saklı kalmasını isteyen bir Ferrari çalışanı, 780 sayfalık bilginin karşı takımın Ferrari aracını anlaması için yeterli olduğunu söylüyor ve devam ediyor: “ Poker oynarken elinizde ace olduğunuzu bilmek önemlidir. Dahada önemli olan karşındakinin elinde 2 ace oldğunu bilmektir. Bu sayede ne yapman gerektirğini bilirsin. Bu sebeple bu hırsızlığın etkileri yıllarca devam edecek.”
Olaylar devam ettikçe Stepney’nin Ferrari sırlarını sadece almadığı bunu büyük ihtimalle, bahar ve yaz aylarını domine eden, baş düşmanları Mclaren’a sızdırdığı ortaya çıkacaktı.
Ron Dennis, Mclaren’ın başındaki ismi, CEO’su ve ortağı. “ Bence Ron Ferrari’yi daima baş rakibi olarak görüyordu, bir nevi düşman gibi” diyor 1980 yılında Dennis takımın ortaklarndan biri olduğunda şef tasarımcı olarak başa gelen John Barnard. “Ron her zaman Ferrari’nin nasıl bu kadar çok aura yarattğını çözmeye çalışırdı. Neden bu isim bu kadar önemliydi ? Neden şahlanan at Coca Cola gibi dünyada bu kadar çok bilinen bir semboldü?”
Rekabet 1950’li yıllarda Enzo Ferrari’nin Mclaren gibi İngiliz takımlarına “garagisti” yani “garaj takımları” demesine kadar uzanıyor. 16 yaşında okulu bırakıp Surrey’de mekaniker olarak çalışmaya başlayıp F1’e kadar uzanan Dennis ve onun arkadaşları için oldukça aşağılayıcıydı bu açıklama. O zamanlarda Ferrari’nin sahip olduğu güç muazzamdı. Araçları dominant, pilotları kahraman, rekorları ise ulaşılmazdı. Ron, Barnard ve üçüncü arkadaşları bu büyük güce karşı gelmeye başladıklarında ise Ferrari kazanmak için daha farklı “daha yaratıcı” yollar aramaya başladı. “ Kuralları değiştirmek için sahip oldukları politik güçleri kullanıyorlardı. Bu sayede aerodinamik açıdan büyük işer başaran İngiliz takımları elimine ediyorlardı” diyor Barnard, Mclaren’dan ayrıldıktan sonra Ferrari ve Benetton’da da teknik direktör olarak çalışacak kişi.
Ferarri’nin bu girişimlerine karşı Ron Dennis pes etmedi. 1983 yılında Suuidi kökenli Fransız yatırımıcı Mansour Ojjeh ile anlaşarak, aracın motorunu yenilemek için kaynak bulmuş oldu. Arından gelecek sezonda takım hem pilotlar hemde takımlar şampiyonluğunu kazandı. Artık Mclaren ismi büyüyordu. 2004 yılına gelindiğinde Lord Norman Foster tarafından dizayn edilen, İngiltere kraliçesi tarafından kutsanan, içinde milyon dolarlık süper araçları ve sürücüleri barındıran 600 milyon dolarlık uzay katedrali, Mclaren şirketi adına açılmış olacaktı. Aynı zamanda Daimler Cryshler ile Mercedes-Benz Mclaren SLR aracını yapmak için anlaşıldı. Günümüzde Mclaren şirketinin 1 milyar dolardan daha fazla değere sahip olduğu düşünülüyor.
Aslına bakarsanız bunların hepsi Dennis’in efsanevi kusursuzluğa ulaşma tutkusunun sonucu. Öyle ki Dennis’in gözetimindeki Mclaren teknoloji merkezinde bir tane bile patlamış yada yanmış lamba bulamazsınız, çünkü bunun için işe aldığı bir elemanı vardır. Merkezde oluşabilcek yemek kokularına karşın, mutfak için oldukça pahalı bir sirkülasyon sistemi yaptırmıştır. Hatta evine toz ve toprak taşınmaması için evine giden taşlık yolu belirli aralıklarla ıslattırır.
2007 yılında, Dennis 60 yaşına geldiğinde hayat onun için neredeyse kusursuz gözüküyordu. Mclaren’daki hisselerinin %30’unu satmasından sonra sahip olduğu varlık 500 milyon doları bulmaktaydı. Yarışlara 30 milyon dolarlık özel jetiyle giden Dennis’in, 21 yıllık eşi ve 3 çocuğuda çok rahat bir yaşamın içindeydi. Hepsinden öte, Mclaren F1 takımı, yani hayatının anlamı, 2 yıldız sürücüsü Fernando Alonso ve Lewis Hamikton ile beraber yarışı önde götürmekteydi. Haziran ayına gelindiğinde takım şampiyonada BMW Sauberin, daha da önemlisi Ferrari’nin önünde ilk sıradaydı.
Ancak bütün bu mükemmelliyetçiliğe, bütün bu herşeyi doğru yapma arzusuna rağmen Ron Dennis bütün doğrularını silecek bir hata yapmıştı: Michael Coughlan’ı işe almak.
2002 yılında, Coughlan üzerinde bir ceket ve kot pantolonla Mclaren ile iş görüşmesi yapmak için merkeze geldi. Yaptığı işi oldukça seven Coughlan, kariyeri başlayıpta bitiremediği işlerle dolu olsada sahip olduğu yeternek ve yeterlilik sayesine Dennis tarafından şef tasarımcı olarak işe alındı.
Coughlan bir zamanlar Nigel Stepney ile Ferraride de çalışmıştı. Hem bu adamı daha iyi tanımak hemde hikayedeki rolünü daha iyi anlamak adına o dönem ikisinin patronu olan John Barnard’ı ziyaret ettim. Stepney İtalya’da çalışırken Barnard ve Coghlan’ın beraber işlettikleri İngilterede’ki uydu tasarım ofisleriydi ziyaret yeri. Barnard burada bana Coghlan’ın gölgelerin içinden çıkmak, ilgi odağı olmak için, muhtemelen ona terfii getirecek, daha hızlı daha iyi F1 araçları çizmeye çalıştığı, günlerini harcadığı karalama tahtasını gösteri.
“Coughlan ve Stepney olduça yakınlardı, özelliklede yollardayken” diyor Barnard.”1980’den beri beraber çalışıyorlardı, önce Lotus, sonra Benetton, ardından Ferrari. İkiside şakacıydı, dışarı çıkıp bişeyler içmeyi, eğlenmeyi severlerdi. Sağlam, gençlikten itibaren yarış dünyasına odaklanmış karakterlerdi.”
Bu hikayeden yola çıktığımızda Ferrari tarafından dışlanan ve istenmeyen adam olan Stepney’in yaşadıklarından eski dostu Coughlan’a bahsetmesi gayet doğaldı. O günlerde Micahel Coughlan’ın Mclaren takımındaki görevinin 5. Yılıydı. Coughlan’ın bulunduğu mevki önemli sorumluluklarla beraber ona yılda yaklaşık 600.000 dolarlık bir parada getiriyordu.
Stepney yaptıkları ilk konuşmalarda, yeni Ferrari direktörüne karşı olan nefretini anlattı dostuna, Coughlan’da dinledi. Ardından Stepney’den gelen ve hali hazırda yarışan Ferrari aracının FIA kurallarına uymadığını belirten söylemler Coughlan’ın dinleme dikkatini arttırıyordu. Yazanlara göre belirli bir hızda aracın zemini daha fazla aerodinamik kazanç sağlamak için hareket etmekteydi. Aynı zamanda arka kanatta bulunan flap ayırıcı parça Stepney’e göre illegaldi.
Coughlan ise, Stepney’den gelen bu bilgiler sayesinde çalışmakta olduğu Mclaren ya da başka bir takımda o anki pozisyonundan daha iyi bir pozisyona çıkabileceğini düşünüyüordu. Durum Coughlan için iyi gözüküyordu, çünkü Stepney sadece boş laflarla konuşmuyordu, kanıtı vardı: zemin cihazının detayları. Stepney’in cihaza ait çizimleri göndermesinin ardından Coughlan vakit kaybetmeden ve kaynağını söylemeden maili Mclaren takımındaki üst düzey isimlerden birine gösterdi. Takımda yapılan incelemelerden sonra Mclaren mühendislik bölümü konu hakkında FIA’ya itiraz etmeye karar verdi. FIA cihazın kural dışı olup Ferari’nin o güne kadar çıktığı yarışlarda cihazı kullandığını kabul etsede Ferrari’ye karşı herhangi bir ceza gelmedi.
Stepney ve Ferrari arasındaki derin anlaşmazlıkların ayrıntıları F1 dedikoduları arasına karışırken, Coughlan üstü olan Jonathan Neale’i görmeye gitti. Neale hikayeyi dinledikten sonra durumdan rahatsız olduğunu söyleyerek Mclaren IT departmanına Stepney’den gelebilecek bütün mailleri bloklaması için emir verdi. Bunun üzerine Coughlan Neale’e, “Stepney ile görüşüp tekrar bağlantı kurmamasını isteyebilirim” şeklinde bir fikir önerdi. Ancak Coughlan bu yeni buluşma fırsatını, takımdan gelen emrin aksine, Stepney tarafından getirilen, Ferrari’nin fren sistemine ait yeni bilgileri almak için kulandı.
Nisan ayında Coughlan artık daha fazla Ferrari bilgisi göndermemesini istemek amacıyla Barcelona’da tatil yapan Stepney’in yanına gitti.
“Hava alanına geldikten sonra beni bir restorana götürdü.” diyordu Coughlan yazılı ifadesinde. “Kahvelerimizi yudumlarken Bay Stepney bana Ferrari’nin kullandığı frenlerin dengesi hakkında oluşturulmuş bir diagram gösterdi. “Yemekten kalktıktan sonra Coughlan eski dostundan kendisini hava alanına bırakmasını istedi. Arabaya bindiler ve daha araba çalışmadan Stepney Coughlana gönderdiği bilgilerin ana damarını gösterdi: 780 sayfalık Ferrari belgeleri.
“Mühendislik merakım beni yendi ve aptalca bi hareket yaparak o belgeleri aldım.” Şeklinde devam ediyordu yazılı ifade. “Hava alanına giden yol boyunca sayfalara şöyle bir göz gezdirdim. Ve eve dönüş yolunda dosyalarıda yanımda götürdüm.”
Coughlan’ın “mühendislik merakı” görünüşe göre gittikçe güçleniyordu. İspanya’daki buluşmadan hemen sonra sıkı dostlar İngiltere’de biraraya geldi. Bu sefer Stepney yanında Ferrari’nin fren disklerine ait çizimleri getirmişti. Coughlan’ın bu belgeleri sonradan kime gösterip, Ron Dennis’in kurduğu “kusursuz Mclaren”ı yerle bir ettiği sonradan tartışılacak, belli olmayan bir konuydu. Kesin olan şey hep Stepney’in hem de Coughlan’ın ellerindeki bu belgeler, her ikisine de daha yüksek bir pozisyon verebilecek nitelikteydi.
Coughlan Mclaren’daki gelceği ile ilgili endişelerini dile getirmek üzere bir kez daha Mclaren teknik patronu Jonathan Neale ile kahvaltıda buluştu. Çantasından çıkardığı ve Stepney’den aldığı “2 adet dijital resim” i gösterdi. Bu olanlar sadece birkaç saniye içinde gerçekleşmişti ancak Neale’ın “ Ne halt ettiğini sanıyorsun sen çabuk kurtul şunlardan” demesi için yeterli bir süreydi.
Ancak Coughlan elinde ki hazineden bu kadar kolay kurtulmayacaktı. Bunun yerine 1 Haziran günü, Nigel Stepney ile birlikte, Honda F1 takımının CEO’suyla Heathrow Havaalanından buluşup “Stepney ve kendisi için Honda takımında olabilecek iş fırsatlarını” konuştu. Ardından kendisi içinde neler yapıalabileceğini eklemeyi unutmadı. Peki ne istiyodu bu ikisi ? “Para...” diyor sorduğum kişilerden biri ve ekliyor: “Coughlan şef tasarımcı, Nigel Stepney’de teknik patron olacaktı. Daha da ötesii, ikisi Honda’nın en etkili ismilerinden olacaklardı. Büyük ihtimalle bu hamle Stepney’in gözünü bürüyen para hırsı yüzünden başarısız oldu.”
İkili yeni bir takımla anlaşamadan önce Stepney’in Ferrari aracını sabote etmekten suçlanması gerçekleşti. Ardından Trudy Coughlan, Michael Coughlan’ın eşi, Surrey’de bir fotokopi dükkanına girdi ve skandal Formula 1 dünyasında patladı.
2007 Temmuzu’nun ilk günlerinde Coughlan’ların çiftlik evlerindeki pastoral sessizlik bir grup müfettiş, avukat ve bilgisayar uzmanı ordusu tarafından bozuldu. Coughlan ailesini sorgulayıp bütün evi ve her türlü elektronik cihazı Ferrari’ye ait 2 CD’lik dökümanı bulmak için aradılar.
Mclaren Coughlan’ı görevinden uzaklaştırdı ve Ferrari Stepney’i kovuduğunu açıkladı. 4 temmuz günü FIA olay hakkında inceleme başlatıldığını ilan etti. Olay uluslararası arenada manşetlere taşınması uzun sürmedi ve iki casus, Coughlan-Stepney, “Stepney Kapısı” ya da İtalya’daki tanımıyla “Casus Hikayesi” diye oluşturalan haberlerin başrol oyuncuları oldular.
Sıvışıp kaçmak yerine, Stepney daha ofansif bir tavır izlemeyi seçti ve bir grup İngiliz gazeteciyi çağırarak basın toplantısı düzenledi. “Michael Coughlan’ın o belgeleri nasıl aldığına yada onlarla ne işi olduğuna dair hiçbir fikrim yok. Belgeleri kopyaladığımı ya da Michael Coughlan’a gönderdiğimi kesinlikle reddediyorum.”
“ Olayın çok bariz göründüğünün farkındayım, ancak Ferrari’nin içinde birşeyler oluyor.” Diyerek Ferrari’den dosyaları alış şeklinde herhangi bir usulsüzlük olmadığını, belgeleri yarış simülatörü üzerinde yaptığı çalışmada ihtiyacı olduğu için aldığını söyledi. Yaşanılan sabote olayından sonra izlendğini, taciz edildiğini, ve takip edildiğini idda etti. Hatta kendisnin ve ailesinin hayatının tehlikede olduğunu söyleyecek kadar ileri gitti ve ekledi “İtalya’dan çıkmaktan başka şansım yoktu”
Takımın bütün sırlarını bildiği için Ferrari’nin onun itibarını düşürmeye çalıştığı konusu üzerinde durdu. “Ferrari, bildiklerimin değerli olabilme ihtimali konusunda korkmuştu”. “Sanırım son 10 yıl içinde olan bazı anlaşmazlıkların sonucu olan cesetlerin nereye gömüldüğünü biliyorum ve bana inanın bu 10 yıl içinde oldukça fazla anlaşmazlık oldu”. Stepney hala bu cesetlerle ilgili bir bilgi vermiş değil hatta bu makale için ona gönderdiğim e-mailde ona bu soruyu sordum. “Kitabımı okuman gerekecek.” Diye cevap verdi. Aradan zaman geçmesine rağmen ortada kitap olmaması, büyük ihtimalle böyle bir yazıyı yayınlayabilecek yayınevi aramasından olabilir.
8 temmuzda yapılan İngiltere GP’sini Ferrari pilotu Kimi Raikonnen kazandı ve Mclaren pilotları 3.-4. sıralarda yer aldılar. Haftasonu sonunda alınan puanlarlda Mclaren 128 puanla şampiyonaya liderlik ederken rakibi Ferrari 103 puanla 2. Sıradaydı. Buna rağmen büyüyen skandal Mclaren’ın kutlamalarına gölge düşürüyordu.
“Bu takım benim aldığım ve verdiğim nefes, bu takımda yanlış olan birşey olamaz.” Diyordu Ron Dennis yarış sonrası. Buna rağmen geçirilen haftasonu yüzleri güldürmek yerine suratları asıyordu. Servis elemanları bile “ Casus Vadisi” diye bilinen bir şarabı Dennis’e götürerek sanki onunla dalga geçiyorlardı.
Takım Surreydeki muazzam üssüne döndükten kısa bir süre sonra FIA müfettişleri ve bilgisayar uzmanları mekanı incelemek üzere gönderildi. 20 mühendisin bilgisayarına ve 22 Mclaren takım üyesie ait özel bilgisayarlara el konup, Mclaren Racing’in merkezi bilgisayar sisteminden yaklaşık 1.4 TB’lık bilgi alındı. Mükemmelliyetçi Dennis’in bile bu olanlara boyun eğerek, Mclaren’ın masum olduğunu kanıtlanmasını beklemek ve olayın sadece iki hırsız-casus arasındaki münasebetten öte olmamasını ummaktan başka çaresi yoktu.
26 Temmuz günü geldiğinde FIA, Mclaren takımının Uluslararası Spor Kuralları’nı ihlal ettiğine hüküm getiren kararını açıkladı. Bunun yanında çalınan bilginin sadece Coughlan ile sınırlı oldğu ve bütün takımı etkilemeyeceği söylendi. Fakat Ferrari olayın bu şekilde son bulmasına izin vermeyecekti ve takım olayın peşini bırakmaması için İtalyan motorsporları otoritelerinin üzerinde baskı kurmaya başladı. Dennis yaşananlar üzerine İtalya Motorsporlar Başkanı’na gönderdiği mektupta, dünya şampiyonasının mahkemede ya da basında değil, pist üzerinde kazanılması gerektiğini söyleyecekti.Bunun yanında Dennis ve diğerlerinin sonradan bolca soracağı “neden” sorusundan bahsedecekti. Neden, yalnızca bir kişinin yaptıklarından dolayı bütün Mclaren cezalandırılırken, diğer tarafta bilgileri kaçıran personeli bulunduran Ferrari’ye ve Stepney’e hiçbir şekilde dokunulmayacaktı?
Macaristan Grand Prix’i için takımlar Hungaroring’e geldiklerinde Dennis biraz olsun rahatlamıştı. Takımı hala ilk sıradaydı ve Coughlan’ın yarattığı karmaşıklık yavaşça geçiyordu.
Ancak işler tersine dönmek üzereydi. Sıralama turları esnasında Mclaren takımın çaylak yıldızı Lewis Hamilton, dünya şampiyonu takım arkadaşı Fernando Alonso’nun kendisini geçme isteğini reddetti. Dünya şampiyonu İspanyol pilot ise bu duruma pit esnasında yerinde kalıp Lewis Hamilton’ın zaman turunu yakarak karşılık verdi. Yaptığı bu hareket üzerine hemen ceza alan Fernando Alonso, kazandığı ilk sıra yerine 6. Sıradan başlamak zorunda kaldı.
Sonraki gün İspanyol sürücü, sinirli bir şekilde Mclaren’ın konferans salonuna yürüdü ve bütün öfkesini Dennis’e karşı açığa çıkardı. Alonso, Dennis’e elinde Mclaren’ı mahvedecek bilgiler olduğunu, “Eğer doğru şeyleri yapmazsa” bunları FIA’ya vereceğini söyledi. Dennis için Alonso’nun söyledikleri adeta bir kabustu. Çünkü eğer doğru söylüyorsa, Stepney’nin belgeleri takımda o kadar derine gitmiştiki pilotlar bile bunlara ulaşabiliyordu.
Alonso kendisine mail gönderen mühendis hakkında konuşmaya başlamadan Dennis “Yeter!” demekle yetindi.
İspanyol sürücü odadan çıktıktan sonra Dennis takım şefi Martin Whitmarsh’ı odasına çağırdı ve sürücünün anlattıklarının doğru olup olamayacağını sordu.” Bütün mühendislerle oldukça kapsamlı bir şekilde konuştuk. Doğru söylüyor olamaz.” şeklinde cevap verdi Whitmarsh.
Whitmarsh’ın bu cevabına rağmen Dennis olayı öylece bırakamazdı, bu şekilde rahat olmak onun aşırı titiz yapısını aykırıydı. Telefonu alarak FIA başkanı Max Mosley’i aradı, Dennis ve Mosley’nin çokta yakın olmadıkları bilinen bir durumdu. 2004 yılında yapılan bir basın toplantısında Mosley, Dennis hakkında, “kutudaki en keskin bıçak olmadığı bi gerçek” şeklinde açıklama yapmıştı. Buna rağmen Mosley’i aradı ve durumu anlattı. Sonrasında FIA ile yapılan toplantıda ise konuşmayı şu şekilde anlatacaktı. “ Üzgün ve kızgındım, daha çok üzgün. Max beni sakinleştirdi ve eğer Fernando’nun söylediklerinde bir gerçeklik payı sezerse, harekete geçmek için öncelikli olarak beni arayacağını söyledi.”
Yaklaşık 1 ay sonra Mosley sözünü tutmayarak, Dennis’den habersiz bir şekilde Mclaren’ın 3 sürücüsüne, ellerinde Ferrari’ye ait, kanıt oluşturabilecek herhangi bir belgeyi açığa çıkarmalarını isteyen mektuplar gönderdi.
“Ona boşuna deli Max demiyoruz.” diyor Paul Stoddart, Avustralyalı milyoner ve Minardi takımının eski sahibi. Max Mosley’nin babası, sonradan Britanyalı Faşistler Birliği’nin lideri olacak olan Oswald Mosley iken, annesi ünlü Diana Mitford’du. 1936 yılındaki düğünleri ünlü Nazi propangandacısı Joseph Gobbels’ın evinde yapılacak ve Adolf Hitler partide onur konuğu olarak bulunacaktı.
23 Eylül 2007 günü geldğinde iki takımdan yöneticiler ve avukatlar FIA’nın “Olağanüstü toplantı” olarak nitelendirdiği buluşma için FIA’nın Paris’te bulunan merkezine çağrıldılar. Olay süresince ilk defa var olan bütün deliller, toplantıda ortaya döküldü. Coughlan ve Stepney arasında gerçekleşen 288 SMS ve 35 arama dışında başka köstebeklere ait kahredeci e-maillerde vardı. Ferrari’den alınan bu belgelerle ilgili konuşanlar, Mclaren takımının kendi sürücülerinden başkası değildi.
Mclaren test sürücüsü Pedro De la Rosa’dan Michael Coughlan’a 21 Mart 2007 tarihinde şu şekilde bir e-mail gönderilmişti: “ Selam Mike, kırmızı aracın ağırlık dağılımı hakkında birşeyler biliyor musun? Bunu bilmek bizim için önemli olabilir, bu sayede simülatörde deneyebiliriz. Teşekkürler, Pedro. P.s Yarın simülatörde olacağım.”
De la Rosa’nın sonradan onayladığı üzere bu e-mail Coughlan tarafından Ferrari aracına ait öenmli bilgilerle cevaplanmıştı.
Sonraki günlerde De la Rosa’nın, Alonso’ya F2007’nin ağırlık dağılımıyla ilgili gönderdiği maile aynı gün içinde Ferrari başlıklı bir konu içinde Fernando Alonso’dan cevap geldi. “Aracın ağırlık dağılımı beni şaşırttı. “%100 güvenilirmi bilmiyorum ancak en azından dikkat çekiyor”
Birkaç gün sonra De la Rosa, Coughlan’dan aldığı ve Ferrari’nin lastiklerde CO2 gazı kullandığına dair bir maili sonuna “En azından denemeliyiz, kolay gözüküyor.” yazarak Alonso’ya göndedi. Alonso ise bu maile Mclaren’ın gazı denemesinin çok önemli olduğunu anlattığı bir yazıyla cevap verdi.
12 Nisan’da De la Rosa Coughlan’a sorular sormaya devam ediyordu. “Merhaba Mike, umarım iyisindir. Ferrari’nin fren sistemini elinden geldiğince açıklayabilir misin? Ayarlamayı kokpitin içinden mi yapıyorlar?” Coughlan 2 gün sonra teknik bir açıklamayla cevabını gönderdi.
Yine Mclaren’ın önemli mühendislerinden birinin bir diğerine attığı şöyle bir mail vardı: “Ferrari’nin dingil mesafesi hakkındaki resim gerçekçi mi? Fotoğraflardan mı elde edildi yoksa köstebeğimizden mi geldi?”
Fakat onca mail arasında en kahredici olan De la Rosa’dan Alonso’ya gönderilen şu maildi: “Ferrari hakkındaki bütün bilgiler gayet güvenilir. Belgeler takımın eski şef mekanikeri Nigel Stepney’den geliyor. Şu an elinde ne tarz bilgiler var bilmiyorum. Avustralya’da Kimi’nin 18. Turda duracağını bize söyeleyende oydu. Şef tasarımcımız Michael Coughlan ile gayet iyi arkadaşlar, bunları Mike’a o söylemiş.”
Açığa çıkan bu bilgiler ışığında FIA, Ferrari hakkındaki özel bilgilerin o ya da bu şekilde Mclaren mühendislerine ve sürücülerine ulaştığına kanaat getirdi. Mühendisler bilginin bir köstebekten geldiğini bilmekle kalmayıp; eğer şimdiye kadar kullanmamışlarsa bile gerektiğinde bilgileri Mclaren avantajına kullanmaya hazırdılar.”
Mosley’nin Mclaren için veriği karar sertti. Mclaren takımının 2007 yılında takımlar şampiyonası için kazandığı bütün puanlar silinecekti, bu o ana kadar lider götürdükleri şampiyonanın onlar için son bulması demekti. Ardından 100 milyon dolarlık ceza geldi; F1 tarihinin en büyü meblası. Ve Mclaren için en utanç verici ceza ise 2008 yılı için yapılacak aracın, özel bir delegasyon tarafından, adım adım, Ferrari’ye ait bir bilginin kullanıp kullanılmadığı konusunda takip edilecek olmasıydı.
“Yapılması gerekenlerden hiçbir şekilde korkmuyorum.” diye ısrar etti Ron Dennis, inceleme kararı üzerine. “ Önem verdiğim tek şey Mclaren ismi.”
Mclaren Stepney’den tam olarak ne aldı ? Bu oldukça tartışmalı bir konu. Tabi ki, Ferrari’nin içinden gelen pitstop stratejileri, finansal ve personel bilgileri, ve rakibe karşı avantaj kazandırabilicek diğer bilgiler birşekilde Mclaren’a ulaşmıştı. “ Eğer onlar seninkini bilmezken sen rakibin pit stratejisini biliyorsan, oldukça açık bir avantaja sahipsindir.” diyor F1 yazarı Mark Hughes.
Aracın aerodinamik haritası Mclaren’e “Sürüş yüksekliği ve kanatlarda yaptıkları değişikler sonucu elde ettikleri drag ve downforce değerlerini anlamakta yardımcı olacaktır.” diyor Hughes. “Downforce ve drag terimleri Formula 1’de önemli iki noktadır, biri aracın hakimiyetini kolaylaştırırken diğeri düzlüklerde hız sağlar. Diğer takımların bu iki durumla nasıl başa çıktığını bilmek, kendi aracınızı ayarlamakta ve rakibin zayıflıklarını analamakta hayati önem sağlar.” diye de devam ediyor.
Diğer sorgulanabilecek noktalardan biride lastikler ve lastik gazları. 2007 yılında bütün takımlara Bridgestone lastiklerini kullanma zorunluluğu getirildi. Ferrari uzun yıllardır bu lastiği kullanırken, Mclaren Michelin marka lastikleri kullanıyordu. Ferrari’nin Bridgestone lastikler hakkındaki bilgisine sahip olmak elbette Mclaren’ın işine yarayacaktı. FIA’ya göre Mclaren bilgilere sahip olsada o yıl takım lastiklerini Nitrojen gazı ile dolduruyordu. Fakat Mclaren en azından, Ferrari’nin tercih ettiği. CO2 gazını kullanmayı masaya yatırdığı söyleniyor.
Tüm bu gerçekleri bi kenara alırsak, sürüş yüksekliği, ağırlık dağılımı ve buna benzer birçok özel data, bu olaylar yaşanmadan çok daha önce, takımların birbirine yaptıkları küçük casusluklar sayesinde zaten ortaya çıkıyordu. Gelen ekstra bilgiler çok özel bir avantaj sağlamaya yeterli miydı? Belki, fakat birçok uzman bunun pekte mümkün olmadığını söylüyor. İşin doğrusu, Mclaren’ın Ferrari’den götürdüklerindense Ferrari’nin Mclaren’dan götürdükleri kesinlikle çok daha fazla olmuştu: Mclaren’ı FIA yoluyla kamuoyunun gözü önünde büyük bir bozguna uğratmak.
“FIA’nın açılımı Ferrari International Assistance(Uluslararası Ferrari Destekçisi)’dır” diyerek hafif bir şaka yapıyor eski Minardi takımının sahibi Stoddart ve ekliyor: “Mosley, her takımın bir noktada gerçekleştirdiği olaylar için Dennis’in üzerine fazla geldi. Ceza suç için uygun mu? Açıkçası bahsedilen suç herhangi bir itibarlı mahkemede kanıtlanmadı daha doğrusu bunun için uğraşılmadı.” Ardından, Mclaren ve Mclaren gibi Ferrari’ye karşı durmak isteyen tüm takımların kaderlerinin, FIA’nın Ferrari leyhine verdiği kararlarla nasıl şekillendiğini anlatıp, bu konu hakkında bildiği FIA’nın bütün kirli çamaşırlarını ortaya döküyor.
2007 yılının son yarışı 21 Ekimde, Brezilya’nın Sao Paolo kentinde yapılacaktı. Yarış pilotlar şampiyonasının kaderini belirleyecekti ve Mclaren haftasonuna gelinirken öndeydi. Takım en azından bu kulvarda galip gelip olanlar sonrası küçük bir avuntu yaşamak istiyordu. İngiliz ekibin genç yıldızı Lewis Hamilton takım arkadaşı Fernando Alonso önünde 4 puan farkla liderdi. 3. Sıradaki Ferrari pilotu Kimi Raikkonen liderden 7 puan gerideydi. Hamilton’ın yapması gereken tek şey 5. ya da daha yukarıda bitirip takımına pilotlar şampiyonluğunu getirmekti.
Fakat şahlanan at, ayakları üstüne düşmeyecekti. Lewis Hamilton yaşadığı vites kutusu problemi sonrası yarışı 7. bitirebildi. Alonso ise 3. Sırada yarışı bitirerek 6 puan alabildi. Damalı bayrak sağlandığında yarışı ilk sırada bitiren Kimi Raikkonen, 1 puan farkla, büyük kırmızı dünya şampiyonluğunu kazanıyordu. Maranello’da kurulan dev ekrandan yarışı izleyenler adeta çılgına dönmüş vaziyetteydi. “Bu zafer Ferrari tarihinde kazanılmış en büyük zaferdir.” Diyor Enzo Ferrari’nin biyografisini yazan Leo Turrini. “ Bu zafer bizim için yaşanılan haksızlık sonucu adaletin yerini bulması gibiydi.”
2008 yılı kendisiyle beraber tamamen yeni bir sezon getiriyordu.3 yarış sonunda BMW şampiyonaya 30 puanla liderlik ederken, 29 puanla Ferrari 2., 28 puanlı Mclaren 3.ydü.
Mclaren FIA’ya, CO2 gazı gibi, Ferrari’den gibi gözükebilcek, en ufak bir parçayı kullanmaktan kaçıncaklarını söyledi. Fakat Ferrari başkanı Luca Cordero di Montezemolo ne olursa olsun olay konusunda pekte affedici gözükmüyordu. “Bu sezon şampiyonayı kim kazanırsa kazansın, bunu başaran araç ya bir parça Ferrari ya da tam bir Ferrari olacak. Çünkü yeni Mclaren gümüş bir Ferrari.” diyordu Montezemolo.
Nigel Stepney, olaylardan sonra Gigaware adlı araçüstü kameraları üreten bir firmada çalışmaya başladığında hala birçok suçlamayla karşı karşıyaydı ancak bunların hepsini reddetmeye devam etti. Mclaren’dan kovulan Michael Coughlan ise henüz bir iş bulamamış olmakla beraber çeşitli kamu suçlarıyla suçlanmaktaydı.
Max Mosley’e gelirsek, FIA başkanı kendi skandalıyla darmaduman olmuş durumdaydı. Nisan ayının başlarında İngiliz News of the World gazetesinin, Mosley’e ait olan, Londra’daki S&M “işkence zindanı”nda çekilen videosunu ortaya çıkarması, uluslarası basında manşetlere taşındı. Gazete yazısında, FIA başkanının, 5 hayat kadını ile beraber gerçekleştirdiği “nazi temalı” tuhaf bir grup seks partisinden bahsetti.(Mosley ise “nazi teması” nın olmadığını söylerek gazeteye dava açıcaktı.)
Mosley’in düştüğü bu durumun Ron Dennis’in keyfini yerine getirdiğini düşünebilirsiniz. Fakat Dennis’in özenle kurduğu bütün dünyası yerle bir olmuştu. 25 yılını verdiği takımın adı kirlenmiş, Mclaren ismi bir grup sahtekara dönüşmüştü. 2008 yılının başlarında Dennis ve eşi boşandıklarını açıkladıklarında Dennis’in hayatı daha iyiye gitmiyordu.
“Ron Dennis, daima en iyisi olmak için uğraşır.” Diyor John Barnard. “ En iyi takıma, en akıllı mühendislere, en temiz garaja sahip olmak... Diğerlerinden daha fazla harcayıp değiştirebileceği birşeyler varsa kesinlikle yapacaktır. Fakat tüm bu söylediklerime rağmen geçen yıl şampiyonayı kazanamadı. Ferrari onu yine yendi. Ferrari geldi ve şampiyonluğu Dennis’in Mclaren’ından aldı. Bunun yanında kazandığı politik başarıyla Mclaren’ı 100 milyon dolar zarara soktu. Bir taşla iki kuş!”
Her şeyi başlatan, ve hepsinden aşağılayıcı olan kahredici olay ise Ferrari’nin merkezi Maranello’dan değil Mclaren’ın kendi arka bahçesinde ki Ferrari fanından gelmişti. Ferrari’nin olayı neydi ? Dennis bu cevaba hala yaklaşmış değil.
Yakın zamanda Woking’in dışındaki çayırlarda uzanan Mclaren’ın fütüristik merkezine doğru aracımı sürerken, kaynaklarımın güvencesiyle nerede olduğunu bildiğim, Trudy Coughaln’ın ünlü belgeleri çoğalttığı, küçük kopya dükkanına doğru ilerledim. Zili çaldım fakat cevap yoktu. Birkaç dakikda sonra denizci mavisi süveteri ile iyi giyimli gözüken orta yaşlı bir adam yaklaştı. Mahkemede adı geçen dükkan çalışanın ismini söyleyip, o kişiyi aradğımı söylediğimde “Buyrun, benim.” Diye karşılık verdi.
Edineceğimi düşündüğüm yeni bilgilerin heyecanı ile tüm F1 dünyasını sarsan skandal hakkındaki rolünü beyefendiye sorduğumda, biraz rengi solarak ve yüzü düşerek, “Bu soru bana çok soruluyor, fakat bahsettiğiniz kişi ben değilim.” diyerek geri vites yapıyordu.
Luca di Montezemolo tarafından 2007 yılındaki şampiyonluğunun “sporun adilliğine inanan tüm taraftarlara ve ingiliz bir centilmene” şeklinde bir nevi ona itaaf ettiği ve kahraman ilan edilen adam olmak isteyeceğini fakat o adam olmadığını söylemeye devam etti.
Ben sorularımı arttırıp konuşmaya devam ettikçe adam cevaplarını azaltıyor ve en sonunda yanımdan ayrılıyordu; takımının tarihine, zaferlerine ve en önemlisi sırlarına gönülden inanan bir Ferrari taraftarı gibi.