Williams F1 takımı 2013 Britanya GP ile 600. yarışına çıkıyor. Bu sebeple takımın kurucusu ve patronu Sir Frank Williams takımın en iyi araçlarını seçti ve bu araçların Williams için önemini anlattı.
“Şu sıralar hak ettikleri yerden çok uzak olsalar da, Williams F1′in defalarca şampiyon olmuş bir takım olduğunu unutmamak gerek. F1′e bir çok yeniliği kazandıran ve spora kattıklarıyla Ferrari ve McLaren’den eksiği olmayan bir takım.”
“Frank amca takımın en önemli F1 otomobillerini seçmiş ve araçlar hakkındaki anılarını anlatmış. McLaren’in 50. yılı yazısını çevirdikten sonra bunu es geçemezdim.”
“Frank Williams’ın hayatı ve takımının daha ayrıntılı tarihi için daha önce hazırladığım Büyük Patronlar: Frank Williams makalesine göz atabilirsiniz.”
FW06 (1978)
Williams Grand Prix Engineering’in sahneye çıktığı ilk araç.
Takımın ilk F1 aracı Cosworth motoruna sahipti ve Avustralyalı Alan Jones tarafından kullanıldı. Takımın sezondaki tek aracı olan FW06, ön gruptakilerdeki gibi bir zemin etkisi sistemine sahip olmasa bile Watkins Glen’de podyum görmeyi başardı.
“Bu aracı sadece bir yıldır geliştiriyorduk, çünkü takımı daha yeni kurmuştuk. Diğer takımların çoğu zemin etkisine sahip araçlara sahiptiler, fakat buna sahip olmayan FW06 zemin etkisine sahip olmayan en iyi araçlardan biriydi. Yarışların çoğunu bitirebildi ve bize çok fazla şey öğretti. Çünkü yarış otomobili üretmekte yeniydik, çok şey öğrenmemiz gerekiyordu.”
Pist dışında ise sezon Frank ve teknik patron Patrick Head için çok yoğundu, çünkü 1979 sezonuna iki adet araçla katılmaya hazırlanıyorlardı.
FW07 (1979)
Sezonun olayı tartışmasız olarak takımın Silverstone’da aldığı ilk F1 zaferiydi. Takıma yeni katılan Clay Regazzoni FW07′si ile 24 saniye farkla kazanmayı başardı.
“Patrick ve Frank Dernie rüzgar tünelinden Britanya GP için basit bir güncelleme ile çıkmışlardı. Bu güncelleme aracı öndekilerin de önüne taşıdı ve bir anda lider olmayı başarmıştık.”
“İlk zaferi kazanmak kesinlikle hayatım boyunca yaşadığım en iyi günlerden birisiydi. Eşimle birlikte eve doğru sürerken artık modern bir F1 takımı olduğumuzu düşündüğümü hatırlıyorum. Güncel bir takımdık ve geri kalanlar kadar iyiydik. Zaferin ticari olarak da hayatımı çok kolaylaştırdığını hatırlıyorum.”
FW07C (1981)
Carlos Reutemann 1981 sürücüler şampiyonluğunu sadece 1 puanla Nelson Piquet’ye karşı kaybetti. Fakat FW07C takıma ikinci peşpeşe markalar şampiyonluğunu getirebilmek için fazlasıyla hızlıydı.
“Şampiyona lideri olan Carlos ile Las Vegas’taki son yarışa gittik. Fakat Nelson küçücük bir farkla bizden dünya şampiyonluğunu çaldı ki bu bizim için gerçekten moral bozucuydu.”
“Araç çok özeldi ve dört yarış kazanabilmiştik. Markalar şampiyonluğunu kazandığınızda rakiplerinizden çok daha iyi bir iş çıkardığınızın farkına varırsınız ve bu size ciddi oranda tatmin sağlar.”
FW08 (1982)
FW08′in tasarımına geç başlanması piste çıkışını beşinci yarış olan Belçika GP’ye kadar geciktirdi. Buna kadar takım 1981′den FW07C ile devam etti. Cosworth motoru turbo rakiplerine göre yavaş kalıyordu. Fakat motorun inanılmaz dayanıklılığı ve FW08′in harika dengesi Rosberg’in şampiyon olmasına yetti.
“1982 F1 için garip bir yıldı. 11 farklı pilot yarış kazandı, yani istikrar şampiyonluk için anahtar gereklilikti. Keke de bunu yaptı. Tek bir yarış kazandı ve beş podyum alarak beş puan farkla şampiyonluğu kazandı.”
“FW08 iyi bir araçtı; Keke’nin gerçekten zorlayabileceği türden bir araçtı. Fakat turbo motorların gelecek vaad ettiği açıktı ve bir turbo motor edinmek için anlaşma kovalamaya başlamıştık.”
FW10 (1985)
Keke Rosberg’in Britanya GP’deki 257 km/saat’lik turunu kim unutabilir ki… Bu rekor 2002′ye kadar kırılamamıştı. Bu rekor devasa güçlere sahip Honda V6 Turbo motoru ile yapılabileceklerin bir göstergesiydi.
“Takımın turbolarla ilgili ilk deneyimiydi. Oldukça da iyi gitti. Bazı dayanıklılık sorunları vardı ancak, yarış kazanmaya devam etmek ve diğer turbo motorlu takımlar yarışmak istiyorsak turbo motor kullanmaya başlamanın atmamız gereken bir adım olduğunu biliyorduk.”
“Keke’nin Silverstone’daki 257 km/saat ortalamaya sahip pole turunu hatırlıyorum. Tipik bir Rosberg turuydu: Aşırı riskli, gösterişli ve becerikli. İnsanlar Keke’nin araçtan indikten sonra bana ne söylediğini soruyorlar, hatırladığım kadarıyla bana baktı ve sigarasını tüttürmeye gitti. Basın çok ilgilendi, çünkü bu o zaman gerçekten büyük bir rakamdı.”
FW11 (1986)
Sezonun başlamasından hemen önce Sir Frank Williams’ın hayatını değiştiren Fransa’daki trafik kazası Williams F1′in karşılaşabileceği en kötü şeylerden birisiydi. Fakat takım Patrick Head’ın liderliğinde McLaren ve Ferrari ile savaşabildi ve Brezilya’daki sezon açılışında Nelson Piquet kazandı. Sonunda ise şampiyonluk Avustralya’da dramatik bir şekilde belirlendi.
“1986 yılını yarış perspektifinden düşünecek olursam aklıma Adelaide gelir. Yarışa her iki sürücümüzün de şampiyonluk şansı ile gitmiştik ve şampiyonluk parmaklarımızın arasından kayıp gitmişti.”
“Nigel’ın [Mansell] lastiği patlamıştı ve Nelson’u [Piquet] yeni lastikler için pite çağırmaktan başka bir çaremiz kalmamıştı. Onun lastiği de patlayabilirdi ve ciddi bir kaza olabilirdi, bunu riske edemezdik. Yarıştan sonra Nelson onu neden pite çağırdığımızı anlamıştı; bu kadar büyük bir risk alınamazdı.”
FW14B (1992)
Williams’ın tarihindeki en iyi araçlardan birisi. FW14B takım için 10 zafer kazandı ve bunların 5 tanesi Nigel Mansell’in ellerinde peşpeşe olarak sezonun başında kazanılmıştı. Bu kadar dominant olan Mansell, sürücüler şampiyonluğunu sezonun bitmesine beş yarış kala Ağustos’taki Macaristan GP’de ilan etti.
“Rüya gibi bir araçtı. Hayatı her açıdan daha iyi hale getiriyordu. Patrick Head ve Adrian Newey’in imzası olan bir mühendislik harikasıydı ve 1992 yılını kariyerimin en iyi yıllarından birisi haline getirdi. Araç her yerde hızlıydı ve en ufak bir zayıflığı yoktu.”
“Geçtiğimiz yıl Nigel’i emeklilikten çevirmiştik ve aracı harika sürdü. Yeterince güçlüydü, risk alıyordu ve aracın sürülmesi gerektiği gibi sürüyordu.”
FW18 (1996)
1994 ve 95′de şampiyonluğu kıl payı kaçıran Damon Hill bu araçla sonunda şampiyonluğu kaptı. Hill ve takım arkadaşı çaylak Jacques Villeneuve 16 yarıştan 12′sini kazanarak sezonu domine ettiler ve markalar şampiyonluğunu 105 puan farkla kazandılar. İkinci bitiren Ferrari ise sadece 70 puan toplayabilmişti.
“İstatistik olarak en iyi aracımız. Harika bir tasarımı var ve Damon’ın bana dediğine göre yarıştığı en iyi Williams aracı. 1996, Damon’ın en iyi olduğu sezondu ve Jacques [Villeneuve] ile birlikte çok iyi çalıştılar.”
“Jacques’ın bana Damon’ın bu kadar hızlı olmasına şaşırdığını söylediğini hatırlıyorum. Sonunda ise Damon onu yenerek şampiyon olmayı başarmıştı. Çok duygusal bir gündü, çünkü Damon ile uzun süredir birlikteydik.”