James Bond filminin eski kötü adamı Le Fantome hedefinin Ford Edge’ine aşık oluyor.
Bir kötü adamı o kadar kızdırıyorsunuz ki peşinizden bir tetikçi gönderiyor. Tanık koruma programına giriyorsunuz, görünümünüzü değiştirmek için estetik ameliyat geçiriyorsunuz ve küçük bir Orta Çağ kasabasına yerleşiyorsunuz. Hisleriniz size Fiat 500 gibi küçük şık bir hatchback almanızı söylüyor. Ama siz büyük parlak turuncu Ford Edge’inizi o kadar çok seviyorsunuz ki onu da yanınızda götürüyorsunuz. Ama bu yeni çevrenizle çok uyum sağlamıyor.
Bu durum tetikçi sizin peşinize düştüğünde sizi bulmasını kolaylaştırıyor. Kaderiniz mühürlenmiş olabilir mi?
Hayır. Çünkü şansınıza tetikçiniz büyük parlak turuncu SUV’nizin hayranı. O kadar ki otomobil ve sizin için garip bir şekilde korumacı davranıyor ve sizi ortadan kaldırmak için aldığı binlerce doları geri vererek arkanızdan gönderilen ikinci tetikçiyi öldürüyor.
Asıl amacı hırsızlık değil ama Edge’i bir şekilde çalıyor ve seni eski bir motosiklet ve Peru’ya giden bir biletle yüzünde şaşkın bir ifadeyle bırakıyor. Peşinde bir kiralık katil varken anahtarlarınızı otomobilinizde bıraktığınız için sizi aptal konumuna düşürüyor.
Bu tuhaf senaryo Ford’un sekiz dakikalık Le Fantome ya da The Ghost (Hayalet) adlı kısa filminde hayata geçiyor. Filmde Bond’un eski düşmanı Mads Mikkelsen Edge’e garip bir şekilde bağlanan kiralık katili oynuyor.
Filmin arkasında reklam ajansı GTB bulunuyor, filmi müzik video uzmanı, Alien’ın yönetmeni Ridley Scott’un oğlu Jake Scott yönetiyor.
La Fantome oldukça şaşırtıcı bir yapım. Bir an karanlık bir gerilimken bir an komediye dönüyor ve adeta sarmaşık gibi bir film. Filmin her yerinde ahlakla ilgili göndermeler bulunuyor. Bu da yapımın ana noktasını anlamayı güçleştiriyor. Sanırım filmin asıl amacı Edge’in arzu edilirliğinin altını çizmek. Ya da senaryo yazarının ne kadar akıllı olduğunu göstermek. Tam olarak emin değilim.