Aynasında kırmızı-beyaz otomobilin içindeki parlak sarı-yeşil kaskı gören F1 pilotlarının çoğu, ‘O, geliyor. Bırakayım da geçsin’ diye düşünerek kapıyı açarlardı. O, pistlerin en gözü kara pilotu Ayrton Senna da Silva idi. Formula 1 tarihinin en büyük pilotlarından biri olan Senna’nın hayatını kaybetmesinin üstünden tam 20 sene geçti. Ama, O, hala unutulmadı.
en yüksek 2. sayısı) ve Alain Prost, Nelson Piquet, Nigel Mansell, Ricardo Patrese, Gerhard Berger gibi çok büyük pilotlarla savaştığı 10 sezonda kazandığı 3 şampiyonluk. Bu rakamlar muhteşem bir kariyerin kısa bir özeti.
Çocukluk ve gençlik yılları…
21 Mart 1960’da Brezilya’nın Sao Paolo şehrinde (Interlagos pistinin bulunduğu şehir) dünyaya gelen Senna’nın babası Milton, Brezilya’nın en büyük sanayicilerinden biriydi. Senna’ya otomobil tutkusunu aşılayan da babası oldu. Milton Senna; 4. yaş gününde Ayrton’a bir go-kart aldı. Senna, 7 yaşına geldiğinde jeep kullanabiliyordu. İlk karting yarışında, kariyerinin ilk pole-pozisyonunu kazandı. Pole pozisyonu için yarışmacılar arasında bir kura çekimi yapılmasına karar verilmişti. Senna, yarışan en küçük isim olduğu için ilk olarak kurayı çekti ve kurayla da kariyerinin ilk yarışında ilk pole pozisyonunu kazanmış oldu. Ancak Senna yağmurlu pistte hiçbir şey yapamayınca; bu yarıştan sonra, her yağmur yağdığında, saatlerce pistte turlayarak ıslak zeminlerdeki ustalığını kazandı. Formula 1 pistlerinde, yağmurda gösterdiği başarıyı da bu çalışmalarına borçlu olduğunu söylerdi Brezilyalı pilot.
Gelmeyen dünya şampiyonluğu…
Senna, 1973 ten 1982’ye kadar bölgesel, Brezilya ve Güney Amerika Şampiyonalarında sayısız şampiyonluk kazandı. 19 yaşına geldiğinde Güney Amerika’da, kartingde yarışabileceği kimse kalmamıştı. Ancak tam beş kez denemesine rağmen Dünya Karting Şampiyonluğuna ulaşamaması, belki de Senna’nın kariyerinde bir dönüm noktası oldu. Senna’nın önünde iki seçenek vardı; aile şirketinin başına geçmek veya spordaki başarıya olan açlığını tatmin edebilmek için otomobil yarışçısı olmak. Senna, içinden gelen dayanılmaz yarışma isteği nedeniyle ikincisini seçti ve Avrupa’ya yerleşti.
İngiltere macerası başlıyor…
1981’de gelen ilk ciddi teklifle İngiltere Formula Ford 1600 Şampiyonası’nda yarışmaya başladı ve ilk sezonunda kazandığı 12 yarışla şampiyon oldu. Sezon bitmeden önce ise Brezilya’ya döndü.
1982 de Formula Ford 2000 Avrupa Şampiyonası’nda yarışan Senna, 9 yarışın hepsinde pole pozisyonunu aldı ve kazandığı 6 galibiyetle şampiyon oldu. Senna 1982’de İngiltere Formula Ford 2000 şampiyonasını da kovaladı. Bu şampiyonada 20 yarışlık sezonun son yarışına katılmamasına rağmen, 16 galibiyet ve 13 pole-pozisyonu kazanan Senna sezon bitmeden çok önce şampiyonluğunu ilan etti. 1982 yılının sonlarında katıldığı ilk Formula 3 yarışında da Ayrton, pole-pozisyonunu kazandı, en hızlı tur zamanını kırdı ve yarışı kazandı. Böylece Senna, hem aynı sezonda iki ayrı şampiyonluk kazanmış oldu hem de Formula 1 takımlarının dikkatini çekti. Bu arada Brezilyalı eşiyle yaptığı evlilik, sadece bir yılda son buldu. Yarışta tutkusu yüzünden, evliliği yürütememişti Senna.
1983 yılında İngiltere Formula 3 şampiyonasında yarışan Senna, 20 yarışta 12 galibiyet ve 15 pole pozisyonu kazanınca, bu şampiyonada da şampiyonluğunu ilan etti. 1983’te McLaren, Williams ve Brabham F1 takımlarıyla test yapsa da, istediği gibi bağımsız şekilde geleceğine yön verebileceği bir kontrat fırsatı yakalayamadı.
Toleman ile F1 başlangıcı…
1984 sezonu öncesi Formula 1 takımlarından Toleman’dan teklif geldi. Ve Ayrton Senna, muhteşem Formula 1 kariyerine 1984 yılında güçsüz bir takım olan Toleman-Hart ile başladı. Brezilya Grand Prix’i ile başladığı sezonda, henüz 2. yarışta, Güney Afrika’da 6. olarak ilk puanını kazandı. Kariyerinin 6. grand prix’inde; yağmur altında Monako’da; ünlü Alain Prost’u geçerek ilk kez liderliğe yükseldi. Ancak, yarış; Senna’nın liderliğe yükseldiği turda yoğun yağış nedeniyle durduruldu ve bir tur önceki sıralama esas alındığından Senna galibiyeti kaçırmış oldu. Bu yarışta Senna, özellikle Prost’a dışarıdan yaptığı atakla dikkatleri üstüne toplamış oldu. Sezonu 13 puanla 9. sırada bitirdi.
Lotus günleri…
İlk sezondaki başarılı performansıyla Senna; 1985 senesinde, yarış kazanabileceği, güçlü Lotus takımına transfer oldu. Renault motorlu otomobiliyle, sezonun 2. yarışında, Portekiz’de, yağmur altında, kariyerinin ilk pole pozisyonunu ve galibiyetini bir dakika farkla kazandı. Belçika Grand Prix’inde ikinci galibiyetini alan Senna, 6 pole-pozisyonu daha kazandı ve sezonu 38 puanla 4. sırada bitirdi.
1986 da Lotus-Renault ile yarışmaya devam eden Senna; İspanya ve Amerika Grand Prix’lerinin yanı sıra 8 de pole-pozisyonu kazandı. Bu alanda bir rekora doğru gittiğini gösteren Senna; sezonu bu kez 55 puanla yine 4. sırada bitirdi.
1987 sezonu Senna’nın Lotus’ta son senesiydi. Bu kez takım, Honda turbo motorunu kullanıyordu. Ancak takımla, Senna arasında sorunlar çıkmaya başladı. Bu sonuçlara da yansıdı. Senna Monako’daki ilk galibiyetini elde ederken; bir sonraki yarış Amerika Grand Prix’ini de kazandı ama başka galibiyet alamayan Senna; sezonu 3. sırada bitirdi. Bu sezon, sadece 1 pole-pozisyonu kazanabilen Senna, Honda ile beraber McLaren’e geçmeye çalıştı. Bu arada Lotus 1988 sezonu için dünya şampiyonu Nelson Piquet ile anlaşınca; Ron Dennis ile istediği anlaşma zeminini buldu ve çok büyük başarılar elde edeceği McLaren’e transfer oldu. Senna’nın Lotus’a ve Lotus’un da Senna’ya verebileceği hiçbir şey kalmadığı için Lotus dönemi kapanmıştı.
McLaren’de zafer yılları…
1988 sezonu Senna için muhteşem geçti. McLaren-Honda takımı, sadece sezonun değil, tarihin en iyi otomobillerinden birisine sahipti. Ve Senna; çok saygı duyduğu Prost ile birlikte yarışacaktı. 16 yarışta; Senna 8; Prost 7 galibiyet aldı. Takım 15 galibiyetle tüm zamanların galibiyet ve puan rekorunu kırarken; McLaren dışındaki tek galibiyeti Monza’da Ferrari pilotu Gerhard Berger elde etti. Takımın galibiyet rekoru ancak 2002 senesinde Ferrari tarafından egale edilecekti. McLaren’in sezon sonundaki puanı, takip eden 3 takımın puanından daha fazlaydı. 13 pole-pozisyonu ile rekor kıran Senna, sezon sonunda ilk Dünya Şampiyonluğunu kazandı.
Prost’la ipler kopuyor…
1989 sezonunda ise büyük olaylar yaşandı. Prost ve Senna, aralarında; yarışın ilk virajında birbirlerini zorlamayacakları konusunda bir anlaşma yapmışlardı. Prost’un iddiasına göre Senna; San Marino’da bu anlaşmayı bozdu ve ilk virajda kendisini pistten çıkmaya zorladı. Senna ise Prost’u düzlükte geçtiğini söylüyordu. Bu yarışı Senna kazandı ama Prost podyum seremonisine katılmadı. Bu olay; sporun en büyük iki ismi arasındaki savaşında başlangıcı oldu. Senna ve Prost, sezon sonuna kadar birbirleriyle tek kelime konuşmadılar. Japonya’da şikanda Senna liderlik için Prost’a atak yaptı ve her iki pilot çarpıştı. Prost yarışı bırakırken; Senna devam etti ve kazandı. Ancak yarışın sonunda, piste dönerken emniyet yolunu kullandığı için diskalifiye edildi ve Prost 3. dünya şampiyonluğunu kazanmış oldu. Senna ise 6 galibiyet ve 13 pole-pozisyon ile sezonu 2. sırada bitirdi.
Takımlar farklı, sonuç aynı…
1990 senesinde Prost, Ferrari’ye geçti ve iki pilot arasındaki savaş devam etti. Sondan bir önceki yarış Japonya’ya Senna 9 puan farkla lider geldi. Prost’un ümitlerini son yarış Avustralya’ya taşıyabilmesi için kazanması gerekiyordu. İki pilot bu kez ilk virajda çarpıştılar ve her ikisi de yarış dışı kaldılar. Prost, Senna’yı centilmenlik dışı davranarak kasten çarptığı için suçlarken; Senna bunun bir yarış kazası olduğunu savundu. Ancak bu, daha çok 1989 kazasından sonra yaşanan politik hamlelerin bir intikamıydı adeta. Ayrıca FISA, söz verilmesine rağmen Senna’nın başladığı pole pozisyonunun yerini değiştirmemişti. Senna ise, Prost’un hiçbir şekilde ilk virajı onun önünde dönemeyeceğini söyleyecekti starttan evvel. Bu olay, onun kariyerinde yaptığı en büyük hatalardan birisi olarak algılanacaktı. Senna 1990´da 6 galibiyet ve 11 pole pozisyonu kazanmıştı.
Üçüncü şampiyonluk…
1991 sezonuna Senna büyük bir formla ve üst üste 4 galibiyetle başladı. Mansell sezon sonuna kadar, daha güçlü olan Williams-Renault’su ile farkı kapatmaya çalıştıysa da 4 galibiyet daha alan Senna sezon sonunda 8 pole pozisyon ve 7 galibiyetle; üst üste 2. , toplamda 3. kez dünya şampiyonluğunu kazandı. Sezonun en önemi olayı ise Brezilya’da kollarına ve ayaklarına giren kramplara ve 6. viteste takılan otomobiline rağmen; kendi ülkesindeki ilk galibiyetini kazanmasıydı. Son turlarda acıdan bağıran ve podyuma çıktığında kupayı kaldıramayan Senna; göz yaşlarını tutamıyordu.
McLaren’de düşüş başlıyor…
1992 ise Senna için kötü bir sezondu. Williams-Renault’un büyük üstünlüğü ve Mansell’in formu karşısında gücünü kaybeden McLaren ile Senna başarısız bir sezon geçirdi. Mansell 9 galibiyet ve 14 pole-pozisyonu ile Senna’ya ait rekorları kırarak şampiyon olurken; Senna 3 galibiyet ve 1 pole pozisyonu ile yetinmek zorunda kaldı ve sezonu 4. sırada bitirdi. Monako´da kazandığı yarış, muhtemelen sezonun en heyecanlı mücadelesi oldu.
1993 sezonunda bir önceki sezon yarışmayan Prost; Williams ile pistlere geri dönerken; Senna sezon öncesi Indy Car takımlarından Penske ile test yaptı. Ama yine de, güçsüz Ford motoru kullanan McLaren ile devam etme kararı aldı. Sezona Güney Afrika’da 2.lik, Brezilya’da ve çok zor şartlarda, Donington Park’taki Avrupa Grand Prix’inde galibiyetler ile başlayan Senna; Monako’yu da üst üste 5. ve toplamda 6. kez kazanmış oldu. Özellikle Donington zaferi, Senna’nın kariyerinin en iyi yarışlarından birisi olarak anılır. Ancak Williams’ların üstünlüğü bir kez daha kendisini gösterdi ve Senna daha sonra sadece iki yarış kazanabildi. Son iki yarış, Japonya ve Avustralya’daki galibiyetleri ile sezonu 73 puanla Prost’un ardından 2. sırada bitirdi.
Son takım Williams…
Prost emekliye ayrılınca; Senna 1994 senesi için son iki sezondur yarışmak istediği Williams’a geçti. Brezilya’da pole-pozisyonunu aldı ama Michael Schumacher’i yakalamaya çalışırken spin atıp yarışa veda etti. Japonya’da da pole pozisyonunu kazandı ama ilk virajda Hakkinen ile çarpıştı ve yarış dışı kaldı.
Ve San Marino.... Cuma günü sıralama turları sırasında, lastik bariyerlerin üstüne çıkan Barrichello’nun kolu kırıldı. Cumartesi günü ise Avusturyalı Roland Ratzenberger saatte 300 km hızla, Villeneuve virajında duvara çakıldı ve başından aldığı yaralar sonucu hayatını kaybetti. Pazar günü ise grand prix pistlerinden bir yıldız kaydı. Ratzenberger’in ölümünden sonra, başkanlığını Senna’nın yaptığı Formula 1 pilotları derneği; Monako öncesi toplanıp, güvenlik hakkında konuşmayı kararlaştırtı. Ancak Senna, bu toplantıya başkanlık yapamadı.
Lanetli yarışın startında, Pedro Lamy; Verstappen’in Benetton’una arkadan çarptı ve Benetton’un benzin deposu delindi. Güvenlik otomobili piste girip, pistin temizlenmesini sağladı. Yarış yeniden başladıktan sonra bir tur atan Senna, ikinci turda, yani yarışın yedinci turunda 304 km hızla Tamburello virajını dönerken; yerel saatle 14:18’de hala tam olarak belirlenemeyen bir sebepten dolayı otomobilinin kontrolünü kaybetti.
Tamamen kontrol dışı kalan otomobiliyle pistten çıkan Senna; 210 km hızla beton duvara çarptı. Otomobilinin sol ön süspansiyonundan fırlayan parçalar; Senna’nın kaskını delerek başına saplandı. Senna otomobilden çıkarıldığında beyin ölümü nedeniyle, tıbbi olarak hayatını kaybetmiş durumdaydı. Duran kalbi Profesör Sid Watkins ve ekibi tarafından çalıştırıldı ve şampiyon helikopterle Bologna hastanesine kaldırıldıysa da yerel saatle 18:40 da, hayatını kaybetti. Ve Formula 1 dünyası, Senna’sız kaldı.
Kazanın sebebi ve iddialar…
Williams takımı ve Imola pisti yönetimi mahkemeye verildi. İddialara göre Senna’nın direksiyon çubuğu kırılmış ve otomobil bu nedenle kontrol dışı kalmıştı. Ancak Williams yönetimi, direksiyon çubuğunun duvara çarpma esnasında kırıldığını savundu. Davalar sonuçlandı, yeniden açıldı, temyize gidildi.
Kazanın tam olarak neden olduğu hala belirlenemedi. Kazadan saniyeler önce arkadaki Schumacher’in otomobilinde yapılan çekimde, Williams’ın arkasının bir anda yere sürttüğü görülüyordu. Ayrıca yapılan telemetre incelemeleri sonucunda pistten çıkmadan önce Senna’nın ayağını gazdan çektiği görülüyordu. Otomobillerin Tamburello’yu tam gaz dışında dönmesi çok tehlikeliydi ve çok yüksek aerodinamik kuvvetler nedeniyle bu virajda bir an bile gaz kesilmesi otomobilin kontrolden çıkmasına neden olabilirdi. Senna, kendisi gibi büyük bir pilotun yapacağı şekilde 0.2 saniye içinde reaksiyon göstererek frene basmış ve vites küçülterek otomobili yavaşlatmaya çalışmıştı. Acaba daha önceki kaza sonucunda pistte kalan bir parça, süspansiyona hasar vermiş ve süspansiyon bir anda devre dışı mı kalmıştı? Lastiği mi patlamıştı? Direksiyon çubuğu mu kırılmıştı? Hidrolik direksiyon mu arızalanmıştı? Güvenlik aracının ardında atılan turlarda düşen lastik basıncı nedeniyle otomobil yere sürtmüş ve Senna bu nedenle mi ayağını gazdan çekmişti? Virajlarda konsantrasyon için nefesini tutan Senna, bir anlığına da olsa bilincini mi yitirmişti? Çok hafif olduğunu söylediği kaskı, yeterince sağlam mıydı?
Kaza adeta geliyorum diyor…
İronik olan şey, Senna’nın kazadan üç sene önce o zaman McLaren’deki takım arkadaşı Gerhard Berger ile Tamburello virajını incelemiş olmasıydı. Senna ve Berger, bir test seansı sonrasında yürüyerek Tamburello’ya gitmişlerdi. Senna, 1989’da aynı virajda ölümden dönen Berger’e ‘Bu duvara bir şeyler yapmamız gerekiyor. Yoksa burada birisini kaybedeceğiz’ demişti. Ne yazık ki, bu konuşmadan 3 sene sonra Senna, tahmin ettiği kazayı kendisi yaşadı ve aramızdan ayrıldı.
Ayrıca Senna’nın kazadan sadece 2 ay önce, hayatını kurtarma şansı da eline geçmişti. 9 Mart 1994’de Senna, Imola pistinin direktörü Giorgio Poggi ile birlikte Tamburello virajını incelemişlerdi. Poggi, Senna’yı çok severdi ve söyleyeceği her şeyi anında yapmak isterdi. Senna, sadece testler sırasında Tamburello’da kendisine sorun çıkartan bir tümseğin düzeltilmesini istemişti. O gün, Senna, Poggi’den Tamburello’nun önüne sadece 3 sıra lastik koymasını isteseydi; belki de bugün aramızda olurdu.
Ölümünün anlamı…
Aslında Senna, bir bakıma istediği şekilde, bir yarış otomobilinin içinde ve en sevdiği işi yaparken hayatını kaybetmişti. 1994 sezonu öncesinde Portekiz’deki testler esnasında Senna, ‘Eğer hayatıma mal olacak bir kaza yapacaksam her şeyin bir anda olup bitmesini isterim. Tekerlekli sandalyeye bağlı kalmak istemem. Bir hastanede yatarak yaralarımdan dolayı sıkıntı çekmek istemem. Eğer yaşayacaksam, tam olarak yaşamak isterim. Bunu içtenlikle söylüyorum, çünkü ben içten bir insanım. Yarım bir insan olarak yaşamak, hayatımı ve beni mahveder’ şeklinde bir demeç vermişti. Bu açıdan bakıldığında, onun istediği şekilde bir ölüm olduğunu ve gözlerini yumduğunu düşünmek, tüm hayranlarına bir çeşit teselli oluyor.
Belki de kendisini otomobil sporlarına bu kadar adayan birisinin, bir yarış esnasında ölümünün bile bir anlamı olduğu düşünülebilir. En basit olarak, Sena’nın ölümünün ardından arttırılan güvenlik önlemleri sayesinde, motorsporlarının her kademesinde çok sayıda pilotun hayatlarının kurtulduğunu rahatlıkla söylenebilir.
Bendeki Senna takıntısı…
Gelelim, bendeki Senna takıntısına. Bazen gerçekten Senna’nın benim için olumlu bir takıntı olduğunu düşünüyorum. Samimi olarak söylüyorum Senna, aklıma gelmeden bir günüm bile geçmiyor. Otomobilimin camlarında Senna çıkartması, bilgisayarın masa üstünde Senna fotoları, ofiste karşımda Senna posteri, masamın üstünde Senna kaskı, evdeki model vitrininde Senna’nın üretilmiş olan tüm 1:18 modelleri ile adeta canlı bir Senna müzesi halinde yaşıyorum. Etrafta bu kadar çok Senna ürünü olunca da, gün içinde sürekli o logoyu veya O’nu görmem, çok zor olmuyor.
Ayrton Senna’yı neden bu kadar çok sevdiğimi, İstanbul’dan 11.000 kilometre uzakta bir yerde doğan hayatımda hiç görmediğim bir kişi, başka bir ülkenin vatandaşı öldüğünde neden ağladığımı anlamak ve anlatmak da zor. Galiba Senna, içimdeki Formula 1 tutkusu ve aşkının, gerçek hayatıma yansıyan en kuvvetli göstergesi. Size Formula 1’i neden bu kadar çok sevdiğinizi sorsam, anlatmakta zorlanırsınız öyle değil mi? Benimki de işte böyle bir şey.
Bu işleri yapmamı sağlayan adam…
11 yaşında bir çocukken, tek tük dergilerde çıkan haberlerle F1’i takip etmeye başladığımda, ilk olarak Senna-Prost ve McLaren-Ferrari rekabetini fark ettim. 1990 senesinde o zamanki Güneş gazetesinin Pazar ekinde yayınladıkları 1990 Suzuka’yı ve Senna-Prost çekişmesini anlatan dosya, Formula 1’e adeta tutkuyla bağlanmamı sağladı.
İnsanlar bir spora ilgi duymaya başladığında, genelde en iyi isimler veya takımlar dikkatlerini çeker. Benim de öyle oldu. Ferrari, çok daha fazla bilinen bir marka olunca başlangıçta bu rekabette Prost’u tuttum. Ama Formula 1’i daha çok takip etmeye başlayınca, daha fazla öğrenmeye başlayınca, ibre Senna’ya doğru kaydı.
Senna’yı otomobil üstündeki inanılmaz yeteneği, hayatını tamamen işine adaması, kendine olan çok büyük güveni, başkalarının düşünmeye bile cesaret edemediği atakları yapması, yağmur altında tüm rakiplerini ezip geçmesi, pistte acımasız olsa bile pist dışındaki insancıllığı, ikinciliği kaybetmek olarak görmesinden dolayı sevdim sanırım.
Eski dönemler…
Tamamını seyrettiğim ilk sezon olan 1993’te, sıralamalarda zaman zaman 3 saniye geride kalan McLaren ile beş yarış kazanmasını ise asla unutamam.
Senna’nın bazı yarışlarını televizyondan canlı izledim. Muhtemelen şu anki F1 fanlarının büyük bir kısmı Senna’yı hiç seyredemedi. Sporumuzu seven tüm Formula 1 fanlarına, bana göre F1’in altın çağı olan 1988 – 1993 arası dönemin yarışlarını, sezon özetlerini izlemelerini tavsiye ederim. İnternetten bu yarışları ve sezonları bulmak mümkün. İnsan, o yılları seyredince gerçek mücadelenin, gerçek heyecanın, gerçek geçişin ve gerçek F1 otomobilinin ne olduğunu yeniden anlıyor. Hiçbir suni önlem olmadan, şimdikinden çok daha güvensiz ve basit otomobillerle, pilotların dişe diş mücadelesini izlemek, gerçekten de heyecan verici.
İşte o efsanevi dönemin, en başarılı ismiydi bana göre Senna. O, hayatını kaybettikten sonra, spora olan ilgim, garip bir şekilde daha da çok arttı. Hala her yılın 1 Mayıs günü, içime bir hüzün çöker.
Halk kahramanı…
Sadece keskin zekası, yetenekleri, rakamlarla ispatlanan müthiş yarış kariyeri değildi Senna’yı Senna yapan. Kişiliğiydi, insancıllığıydı. Bugün, Brezilya’da hala, her sene 75.000 öğretmen ve yaklaşık 2 milyon yardıma muhtaç çocuğa Senna vakfı yardım ediyor.
Brezilya’ya gittiğinizde, kime sorarsanız sorun, size Senna ile ilgili bir şeyler söylüyor. Sıradan bir günde dahi ülkenin çeşitli yerlerinden gelen insanlar, mezarını ziyaret ediyor. Yani o, büyük bir sporcunun ötesinde, bir ulusa mal olmuş bir halk kahramanı. 1980’ler ve 90’ların başında hiper enflasyonla, yoksulluk ve yolsuzluklarla mücadele eden Brezilya halkı için, her şeyin iyi olabileceği, Brezilya’nın da bir şeyleri kazanabileceğine dair bir umut olmuştu Senna. Hatta Brezilya milli takımı bile, 1970’ten beri dünya kupasını kazanamıyordu. Ama Senna, onlar için tüm dünyanın önünde kazanan adam oldu.
Son sözler…
2006’da ilk kez Brezilya’ya gidip mezarını ziyaret ettiğimde, sanki yapmam gereken bir görevi yerine getirmiş gibi huzur dolmuştum. Bu kadar çok sevdiğim, her gün bir şekilde andığım ve belki de şu an, F1 işinde olmamı sağlayan adamın başında olmak gerçekten çok tuhaf bir duyguydu. Saygı, sevgi, keder; hepsini aynı anda hissediyorsunuz. O’nu canlı görmeyi, seyretmeyi ya da anlatmayı çok isterdim; ama yetişemedik büyük ustaya.
Onun ardından, bana göre F1 pistlerinde hep bir şeyler eksik kaldı. Biliyorum ve eminim ki, motorsporları dünyası O’nu hiçbir zaman unutmayacak. Aradan 20 yıl geçmesine rağmen seni hala her gün ve saygıyla anıyoruz büyük şampiyon!
Serhan Acar