“Ben bir mühendis değilim. Sadece, insan ve otomobilin kışkırtıcısıyım.”
Motor sporları tarihinin en güçlü isimlerinden Enzo Ferrari, kendi hayatını ve bir anlamda da yarattığı markayı bu iki cümleyle özetliyor. Eğer yeterince Ferrari galibiyeti ve podyum seremonisi izlediyseniz, birazdan İtalya Milli Marşı’nın melodisi zihninizde çalmaya başlar. Evet, siz de o kışkırtılanlardansınız. Hayır, tedavisi yok.
Il Commendatore (Komutan) ve ömrünün son zamanlarında Il Grande Vecchio (Büyük İhtiyar) lakaplarıyla anılan Enzo Ferrari, Godfather filmlerinin yakaladığı o İtalyan lider stereotipine tamamen uyan bir karakterdi. Tüm o karakterler gibi, kırılgan bir genç çocukken yaşadıkları, hayatının devamı için ona güç kazandırdı.
Birinci Dünya Savaşı’nı atlatan 1898 doğumlu Enzo, 1916’da babası Alfredo ve kardeşi Alfredo Jr’ı bir grip salgınında kaybetti. İki yıl sonra benzer bir salgında ağır şekilde hastalanarak ordudan ayrıldı. Artık ailesinin marangozluk şirketi yoktu. Enzo da küçük yaştan beri istediği hayalinin peşinden koşmaya karar verdi; bir yarış pilotu olacaktı.
1925 yılına kadar çeşitli yarışlarda Alfa Romeo çatısı altında yarışan Enzo, daha sonra arkadaşı Antonio Ascari’nin ölümüyle sadece yöneticilik kariyerine odaklanmaya karar verdi. Antonio’nun oğlu Alberto, 1952’de Ferrari’nin Formula 1’deki ilk şampiyonluğunu kazanacaktı.
1938’de Alfa Romeo’dan ayrılan Enzo, isim haklarının Alfa Romeo’da olması nedeniyle kendi adını dahi veremediği şirketinde otomobil parçaları üretti. Faşist Parti tarafından savaş endüstrisine destek vermesi için ele geçirilen fabrikalar arasında Enzo’nunki de vardı ama bu sayede Enzo, otomobil endüstrisi ve seri üretim hakkında istediği tecrübeyi edindi.
İlk Ferrari fabrikası Modena’daydı. Savaş sırasında bombalandığında Ferrari, artık herkesin bildiği yeni evine, Maranello’ya taşındı. Maranello fabrikası da bombalanınca, yarış takımına kaynak bulabilmek için yol otomobilleri de üretmeye karar verdi. Modern otomotiv endüstrisinin babası Henry Ford, “Pazar günü kazan, pazartesi otomobil sat” felsefesini benimsemişti. Enzo Ferrari ise pazar günleri yarışabilmek için haftanın diğer günlerinde otomobil satıyordu. Bu iki markanın 1960’larda Le Mans 24 Saat galibiyeti için girdikleri mücadele, bir fikir ve anlayış çatışmasıydı aynı zamanda. Ford, Ferrari’yi satın almaya çalışmış ancak tıpkı Alfa Romeo’dan ayrılma nedeninde olduğu gibi, yarış takımının kontrolünü bırakmak istemeyen Enzo Ferrari yüzünden satış iptal olmuştu. Bunun üzerine Ford, meşhur GT40’ı yaratmış ve o efsane rekabeti başlatmıştı.
Enzo Ferrari, çoğu zaman pilotları arasında bir rekabet ve işini kaybetme korkusu oluşturur, bunun faydalı olduğunu söylerdi. “Endişeli pilot, hızlı pilottur” diyen Ferrari, kızdırdığı pek çok isimle otomobil dünyasına faydalı oldu. Eski pilotlarından Carroll Shelby, Lamborghini’nin kurucusu Ferruccio Lamborghini ve daha niceleri, Enzo Ferrari’nin küstahlığı karşısında kendi eserlerini yaratmaya karar verdi.
Il Commendatore, gerçekten kışkırtmayı seviyordu. O, otomobil dünyasının kötü kalpli ilham perisiydi. Scuderia Ferrari, hâlâ Formula 1’de sezonu bitirdiği yere bakılmadan en yüksek TV geliri payını alıyor. Hızlı bir otomobilin kırmızı olması gerektiğini bize düşündürecek kadar bilinçaltına işleyen bir marka yaratmak, Ferrari’nin marifeti. F1’in eski topraklarından, bir dönem Ferrari’ye karşı yarışmış John Watson, “Formula 1, Ferrari olmadan Formula 1 olmazdı” diyor.
Enzo Ferrari bir iyilik timsali değildi. Haksızlığa karşı sarsılmaz bir duruşu yoktu. Adalet duygusu alışılandan farklıydı. Ama tüm bunları bir araya getirdiğimizde ortaya çıkan güçlü adam, otomobil tarihinin en büyük markalarından birini yarattı. Çalışanlarına, pilotlarına acımasızca davranmasına rağmen, Ferrari markasının otomotiv endüstrisinin dişlileri arasında öğütülmeyen ve insanları bir şeyler hissetmeye kışkırtan, tutkulu bir marka olarak kalması için elinden geleni yaptı. Bunun için mafyadan borç aldı, ödeyemedi. Oğlu Dino’yu da birçoklarına göre bu nedenle kaybetti. 1988’de Dino’nun yanına göç ettiğinde, Ferrari bir süredir şampiyonluk yaşayamamıştı. İtalyan takımı, Michael Schumacher gelene kadar o çok aranan şampiyonluğu bulamadı. Schumacher, tıpkı Enzo’nun yaptığı gibi takımı çekip çevirdi; Jean Todt, Ross Brawn ve Rory Byrne gibi güçlü karakterlerle birlikte Enzo’nun takımını tekrar eski gücüne kavuşturdu. Hiçbiri iyi insanlar değildiler, yeri geldiğinde kötü şeyler yaptılar ama kazandılar. Enzo, Ferrari’nin o dönemini görse gurur duyardı.