Formula 1 camiasının en önemli isimlerinden Fırat Keskin, "Formula 1 Ekonomisi, Pistlerin Ödediği Katılım Payları" yazısıyla karşınızda.
Yeni sezona yaklaşırken biraz da Formula 1’in ekonomisine bakalım istiyorum. Formula 1 organizasyonu ayakta kalabilmek için pek çok gelir kapısı yaratmak zorunda. Yaratılan gelir kapıları hem takımların hem de organizasyonunun hayati fonksiyonlarının var olması için olmazsa olmaz.
Bu hafta biraz Formula 1 yönetiminin ortaklık yapısını ve gelir kalemlerini konuşacağız. Ayrıca yarış düzenlemenin maliyeti ve pistlerin neden zorlandıklarına biraz daha odaklanacağız. Bu, aynı zamanda bazı pistlerin neden takvimde yer alamadığına da ışık tutacak.
Formula 1’in yönetim yapısı ve ana gelirleri
Formula 1 grubu (Formula One Group) için kısaca tüm Formula 1 operasyonunu yönetiyor desek yanılmış olmayız. Bu grup pek çok hissedardan oluşsa da en büyük hissedar ve grubun sahibi Liberty Media.
Formula One Group adlı “şemsiye” firmaya bağlı ve onun altında temelde sporu yöneten iki ayrı şirket var: Formula One Management (FOM) ve Formula 1 Administration. Formula One Administration temelde yayın hakları ve sporun teknik alt yapısı dahil tüm önemli operasyonlarını yönetiyor. FOM ise daha çok takımlara sağlanan başarı gelirlerinin dağıtımından sorumlu desek yanılmış olmayız.
Formula 1 Group adlı şirketin sporu yönetmek (ve kar etmek) için pek çok gelir kalemi var. Ana gelir kalemleri yayın hakları. İkinci grup gelir kalemi Aramco, Rolex, Heineken ve Emirates gibi ana sponsorlardan oluşuyor. “Global Partners” da denilen bu kapsamda pek çok firma var. Ama en önemlileri yukarıda saydıklarım diyebiliriz.
Diğer gelir grubuysa teknoloji ortaklıkları. DHL ve Pirelli bu gruba dahil. Bu firmalar hem doğrudan Formula One Group’a sponsorluk bedeli ödüyor hem de kuruluşun teknik ve operasyonel işlerini hafifletiyor. Lastik ve lojistik maliyetlerinin karşılanmasında çok önemli olan bu sponsorlukların net değerini kestirmek çok zor.
Pistlerin ödediği katılım ücretleri
Formula 1 Grubu’nun diğer gelir kalemiyse pistlerden elde ettikleri katılım payları. Her pist, takvimde yer alabilmek için Formula 1 organizasyonuna yıllık katılım bedeli ödemek zorunda. Formula 1, Liberty Media’nın yönetimine geçmeden önce pist sayısı daha sınırlıydı. Evet, Bernie Ecclestone’un son zamanlarında da Formula 1 yeni ülkelere ve yeni pistlere açılım için önemli adımlar atıyordu. Ama yine de FIA’nın onay verdiği pist havuzu bu kadar geniş değildi. Pistler arasındaki rekabetin az olması nedeniyle neredeyse her sene aynı takvimi izliyorduk. Yerleri garanti olan pistlerin katılım bedelleri her sene yaklaşık %10 civarında artarak devam ediyordu.
Ancak yeni dönemde Formula 1, tam anlamıyla global bir fenomene dönüştü. Bu nedenle de biraz “Parayı veren düdüğü çalar” sözü geçerli olmaya başladı. Artık ülkeler sadece takvime girmek için mücadele vermiyor. Kesenin ağzını açan ülkeler pistin takvimdeki yerini belirleme
konusunda da söz sahibi oluyor. Elbette yarışın takvimdeki yeri belirlenirken, önceki ve sonraki yarış göz önüne alınıyor. Hem yüksek bedeli ödeyen pistleri memnun edecek hem de takımları lojistik anlamda en az zorlayacak şekilde takvim ayarlanmaya çalışılıyor.
Mesela bu sezonki kış testlerini ele alalım. Yeni nesil arabalar İspanya’daki ilk test yerine Bahreyn’deki ikinci testte görücüye çıkacak. Bunun altında yatan temel nedenin Bahreyn’in kesenin ağzını açması olarak görülüyor. Böylece Bahreyn daha yoğun bir basın ve seyirci ilgisini ve dolayısıyla daha yüksek bir geliri garanti almış oluyor.
Tablodan da görüldüğü üzere katılım payları Liberty Media’nın piste ortak olmasına, pistin vazgeçilmez (klasik) olmasına, yarışın takvimdeki yerine göre değişiyor. Monaco gibi bir klasiğin kolay kolay takvimden çıkarılamayacak olması, ödediği bedele de yansımış durumda. Ayrıca Monaco’da pist üstü ve kenarındaki reklamların hitap ettiği kitlenin üst seviye oluşu, yani F1 Grubu’nun elde edeceği reklam gelirinin yüksekliği gibi parametreler katılım bedeline yansımış durumda.
Her ne kadar Monaco ve Austin (ABD) henüz yeni bir sözleşme imzalamamış olsa da takvimde kalmalarına kesin gözüyle bakılıyor. Her iki pistin sözleşmesi 2021 sezonunda bitmiş olmasına rağmen bu sene her iki pistte de yarış var. Sözleşmeler de bu sene içinde açıklanır.
Bu sezon yarış yapılacak pistlerin ödediği katılım paylarını uç uca eklediğimizde karışımıza 700 milyon dolar gibi bir toplam gelir çıkıyor. Liberty Media yetkililerinin ellerini ovuşturduklarını tahmin etmek zor değil.
Ülkeleri zorlayan mali konular
Görüldüğü üzere Formula 1 yarışı düzenlemek için gözden çıkarılması gereken rakamlar oldukça yüksek. Fakat Formula 1’in ülkelere maliyeti sadece ödenen katılım paylarıyla sınırlı değil. Yarış düzenlenirken FIA’nın ve F1 Group’un belirlediği yüksek standartları sunmak da pist yönetiminin sorumluluğunda (eğer F1 Group ile özel bir anlaşma yoksa). Güvenlik, pistin bakımı, temizlik, gönüllü ve profesyonel görevlilerin koordinasyonu vs gibi pek çok gider kaleminden de pist yönetimi sorumlu. Yani yarışı düzenlemek isteyen pistler, ek olarak 10 milyon dolar civarında bir ek maliyeti göze almak zorunda.
Tüm bu maliyetleri düşündüğümüzde Almanya ve Türkiye gibi bazı pistlerin neden takvimden çıktığını anlamak da mümkün. Almanya Hockenheim pist yönetimi eyalet desteği alamadığı için yarış düzenleyemeyeceklerini açıkladı. Almanya’da tribünler dolmasına ve pist kenarındaki pek çok etkinlikle pist geliri desteklenmesine rağmen pistin zarar ettiği açıklandı.
Benzer bir durum ülkemiz için de geçerli. Liberty Media’nın, Formula 1 yarışı katılım bedeli olarak Türkiye’den 40 milyon dolar talep ettiği konuşuldu. Bu rakama yukarıda saydığım diğer giderleri de eklediğimizde 50 milyon dolar civarında bir bedelin gözden çıkarılması gerekiyor. Bu rakamın siyasi destek olmadan karşılanması çok zor.
Biz de pek çok ülke gibi yüksek maliyetlerden mustaribiz. Özellikle Arap ülkelerinin ödediği yüksek katılım bedelleri nedeniyle iyice pahalanan Formula 1 organizasyonuna ulaşmak her geçen gün zorlaşıyor.
Fanatik.com.tr