Formula 1 ya da kısaca F1, şüphesiz dünyanın en prestijli yarış organizasyonu. Dünyanın en yetenekli sürücüleri her yıl bu organizasyonda en iyisi olmak için hünerlerini sergiliyorlar. İnsanoğlunun hıza ve adrenaline olan tutkusu gelişen teknolojiyle birleşince akıl almaz hızlara ulaşabilen muazzam araçlar ortaya çıkıyor. Hâl böyle olunca yarışların heyecanı kadar taşıdığı riskler de artıyor. Gelin hep birlikte F1 araçlarının geçmişten günümüze olan değişimlerini inceleyelim.
Öncelikle Formula 1, adını nerden almış ondan bahsetmek istiyorum. Formula 1’in formulası yani Türkçe anlamıyla formül kelimesi 1946 yılında kesinleştirilen kurallar bütününe dayanıyor. Formula 1’in başlangıç yılını ise 1950 olarak söylemek mümkün. Daha önceki senelerde yarışlar yapılmış olsa da 1950 yılında yapılan Birleşik Krallık Grand Prix’iyle Formula 1 ilk kez dünya şampiyonası haline gelmiştir. 1950 yılından günümüze kadar kurallar, pistler, güvenlik önlemleri ve araçlar büyük çapta değişti ve gelişti. Bu yazımda F1 araçlarının geçmişten günümüze kadar olan değişimini kısa bir şekilde ele aldım.
1950’ler
Ellili yılların başlarında motorlar araçların ön kısmında yer almaktaydı. Turbo şarjlı araçlarda 1500cc motor hacmi sınırlaması, atmosferik motorlu araçlarda ise 4500cc motor hacmi sınırlaması vardı. İlk kez bu yıllarda araçlarda savrulmayı önlemek amacıyla kauçuk kullanıldı. Araçlarda ağırlık sınırlaması yoktu. Ayrıca yakıt olarak alkol bazlı, yüksek oranda yanıcı yakıtlar kullanılıyordu. Bu yılların ortalarına gelindiğinde motor boyutları küçültüldü. Motorlar araçların arka taraflarına alındı. 1958 yılında ise alkol bazlı özel yakıtların yerine standart petrol yakıtlar getirildi.
1960’lar
Bu yıllar, modern Formula 1 ile klasik Grand Prix yarışçılığı arasındaki geçiş dönemidir. İlk kez araçlar günümüzdekilere benzemeye başlamıştır. Altmışlı yıllarda hava direncinin etkisi daha iyi kavrandı ve araçlar aerodinamik yapılmaya başlandı. Atmosferik motorların ön planda olduğu bu yıllarda birçok güvenlik önlemi alınmaya başlandı ve kurallar getirildi. 1968 yılında arka kanatlar gibi büyük aerodinamik parçalar eklendi. Ancak o sezon büyük kazalar yaşandı ve beş pilot hayatını kaybetti. Bunun üzerine büyük kanatlar ve günümüzde hala geçerli olan hareketli aerodinamik parçaların yasaklanması kararı alındı.
1970’ler
Yetmişlere gelindiğinde her yıl birkaç pilotun ölümü standart haline gelmişti. Bunun üzerine araçlarda güvenlik önlemleri artırıldı. Pilotların yüksek hızlarda araç kontrolünü kaybetmemesi için araçlara sabit ön ve arka kanatlar takıldı. Bu yıllarda yeni mühendislik denemeleri artmıştı. 1976 yılında Renault firması, araçlarında 6 tekerlek kullanmaya başladı. Bu farklı tasarım halen büyük ilgi görmekte ve halen büyük eleştirilere maruz kalmaktadır. Yetmişli yılların sonlarına gelindiğinde hava direncinin olumsuz etkisini elimine edebilmek için araçların tabanları yere yaklaştırıldı. 1978’de aşağıdaki resimde görmüş olduğunuz Lotus’la dünya şampiyonu olan Mario Andretti, şampiyonluğunu büyük arka kanatlara ihtiyacı ortadan kaldıran ve önemli bir aerodinamik avantaj elde etmesini sağlayan özel taban tasarımına borçluydu.
1980’ler
Seksenli yıllar, araçların yanı sıra F1 organizasyonunun da büyük çapta değişikliğe uğradığı yıllardır.Bu yıllarda organizasyona ilgi çok artmış, büyük rekabetler yaşanmış ve F1 konulu filmler çekilmiştir. Konumuz olan araçlara dönelim. 1980’li yılların başlarında yetmişlerden miras kalan yer etkili araçlar güvenlik tehditi oluşturuyordu. Araçların tabanıyla zemin arasından geçen hava bu sistem yüzünden mühürleniyor ve yere basma kuvveti oluşturuyordu. Dönemin süspansiyon teknolojisinin yetersizliği ve araç tabanına uygun olmayan pist zemini büyük tehlike arz ediyordu. Bu yüzden araç tabanlarının tasarımı değiştirildi ve full kanatlara geçildi. 1983 yılında devrim niteliğinde bir gelişme yaşandı. Araçlarda alüminyum şasi yerine karbon fiber şasi kullanılmaya başlandı. Karbon fiber şasi kullanılan araçlar daha hafifti, bu yüzden daha yüksek hızlara çıkabiliyordu. Bu durum beraberinde birçok tehlike getirdiğinden 1989 yılında araçlara inanılmaz güç veren turbo şarjlar yasaklandı.
1990’lar
Karbon fiber şasiler, güvenli pistler ve gelişen teknoloji sayesinde günümüzdeki Formula 1 çehresi doksanlı yıllarda ortaya çıkmaya başladı. 1980’li yılların ortalarından 1994 yılına kadar yarışlarda kimse ölmemişti. Doksan dört yılının başlarında araçlardaki tüm elektronik devreler yasaklandı. Çekiş kontrol, aktif süspansiyon sistemi, ABS ve kalkış kontrol sistemi gibi birçok yenilik rafa kaldırıldı. Ancak o sezon Imola yarışında F1 tarihinin en iyi pilotlarından kabul edilen Ayrton Senna geçirdiği talihsiz kaza yüzünden hayatını kaybetti. Bu talihsiz kazadan sonra pist ve araç teknolojilerine yatırımlar arttı, teftişler sıklaştırıldı ve standartlar yükseltildi. Doksanlı yılların sonlarına doğru parçalanmayan pilot kabinleri üretildi. Yine bu yıllarda elektronik devre sistemlerinin yanı sıra hava akımına göre ayarlanabilen kanatlar da üretildi.
2000’ler ve Günümüz
Yeni milenyumun başları Formula 1’in altın yılları olarak anılır. Bu yıllarda araçlar inanılmaz teknolojilerle donatıldı. F1 organizasyonu dünyanın en büyük motor sporu organizasyonlarından biri hâline geldi. Araç teknolojisinin yanı sıra pit ve pist teknolojisi de büyük ölçüde geliştirildi. Pilotlar araçların kanatlarını ve bir- çok elektronik sistemi yönetebiliyordu. Hava direncinin olumsuz etkisini minimuma indiren tasarımlar ortaya çıktı. Bu yıllarda etkisi artan küresel ısınma yüzünden F1 organizasyonu araçlarda performans ve güvenliğin yanı sıra çevreciliğe ve verimliliğe de önem vermeye başladı. 2006 yılında V10 motorlardan V8 motorlara, 2014 yılında ise V8 motorlardan V6 hybrid motorlara geçiş yapıldı. Bunlara ek olarak KERS (Kinetic Energy Recovery System) kullanımı yaygınlaştı. Bu sistem kinetik enerji kaybı olmaması için fren yapıldığında bağlı olduğu bir çarkı döndürüyor, fren kesildiğinde ise bu çarktaki enerji hızlanmada kullanılıyor. 2009 yılında aerodinamik anlamda geri adım atılması yüzünden yeni araçlar eski araçlara göre daha yavaş kalıyordu. Son yıllarda F1 organizasyonuna azalan ilgiyi tekrar artırmak için daha önce yasaklanan aerodinamik özelliklere 2017 yılında izin verildi. Verilen bu izinden sonra araçlar artık yere daha yakın, lastikler artık daha geniş ve araç boyları daha uzun. 2018 yılında alınan bir karar ile de araçlara halo aksamı getirildi. Halo herhangi bir kaza anında pilotların başlarını çarpmalara ve kopan parçalara karşı koruyan bir aksam. Bu aksam aerodinamik olarak olumsuz etki yaratsa da pilotun başını önemli ölçüde koruyor. Gelişen teknoloji ile birlikte halonun aerodinamik açından olumsuz etkisinin minimuma indirgeneceğine şüphe yok.
Yaşanan bütün inişlere ve çıkışlara rağmen Formula 1 halen dünyanın en prestijli motor sporu organizasyonu konumunda. Bu organizasyonun içerisinde yer almak ben de dahil birçok mühendis adayının hayali. Umarım gelişen teknoloji doğanın dengesini değil F1 araçlarını değiştirir.Ve umarım bundan bir elli yıl sonra da bir mühendis adayı Formula 1 Araçlarının 119 Yıllık Evrimi başlıklı bir yazı yazabilir.
Deniz Özsağlam
ssnnpp