Lewis Hamilton’ın Ferrari’ye transferi, Formula 1 dünyasında büyük yankı uyandırdı. Ancak bu tarihi adım, geçmişte Ferrari’ye katılan Michael Schumacher, Fernando Alonso ve Sebastian Vettel gibi yıldızların karşılaştığı zorlukları beraberinde mi getirecek? Formula 1 yazarı Mark Hughes, The Race için kaleme aldığı detaylı analizinde, Hamilton’ın Ferrari’de nelerle karşılaşabileceğini geçmiş deneyimler ışığında değerlendirdi.
Mark Hughes, Ferrari’ye transfer edilen megastarların hikayelerine derinlemesine bakarak, bu hamlelerin hem başarı hem de hayal kırıklığıyla dolu sonuçlar doğurduğunu belirtiyor.
Michael Schumacher: Ferrari’nin Yeniden Doğuşu
Michael Schumacher, Ferrari’ye 1996 yılında transfer edildiğinde, takım onu tamamen destekleyecek bir yapı kurmuştu. Ross Brawn ve Jean Todt gibi güçlü isimlerin liderliğinde, Ferrari’nin operasyonel yapısı Schumacher’in yeteneklerini en üst düzeye çıkaracak şekilde yeniden şekillendirildi. Bu sinerji, 2000’li yılların başında Ferrari’nin dominant bir güç haline gelmesini sağladı. Hughes, bu başarıyı, Schumacher’in hem liderlik özelliklerine hem de Ferrari’nin ona sunduğu destekleyici yapıya bağlıyor:
“Schumacher, Ferrari’ye sadece bir pilot olarak değil, aynı zamanda takımın ruhunu yeniden inşa eden bir lider olarak geldi. Ross Brawn ve Jean Todt’un desteğiyle Ferrari’de bir güç alanı oluşturuldu ve bu, başarıyı kaçınılmaz kıldı.”
Kimi Raikkonen: Şampiyonluk Geldi, Ama Devamı Gelmedi
Schumacher’in ayrılığının ardından 2007’de Ferrari’ye katılan Kimi Raikkonen, ilk sezonunda şampiyonluk kazanarak güçlü bir başlangıç yaptı. Ancak Hughes, Raikkonen’in, Schumacher gibi takımın lideri olma kapasitesine sahip olmadığını belirtti:
“Raikkonen’in yeteneği tartışılmazdı, ancak onun liderlik anlayışı farklıydı. Takım üyelerini tanımak, onları motive etmek ya da takımın ruhunu yeniden şekillendirmek gibi bir yaklaşımı yoktu. Ferrari, ilk yılın ivmesiyle bir şampiyonluk kazandı, ancak bu enerji sürdürülebilir olmadı.”
Ferrari, Raikkonen’in ardından daha güçlü bir liderlik sergileyebilecek bir isim arayışına girdi ve bu arayış 2010’da Fernando Alonso ile sonuçlandı.
Fernando Alonso: Lider Ama Çatışmalarla Dolu Bir Dönem
Hughes, Alonso’nun Ferrari’ye transferini takımın ihtiyaç duyduğu liderliği sağlamak adına doğru bir adım olarak niteliyor. Ancak bu liderlik, Alonso’nun karakteri ve Ferrari’nin iç dinamikleri nedeniyle çatışmalarla dolu bir döneme dönüştü. 2010 sezonunun başında, takımın Alonso’ya öncelik vermemesi üzerine yaşanan kriz, pilot ve yönetim arasında bir dizi anlaşmaya yol açtı.
Bu süreçteki bir dönüm noktası, 2010 Almanya Grand Prix’sinde takım telsizinden verilen ünlü talimat oldu: “Felipe, Fernando is faster than you. (Felipe, Fernando senden daha hızlı)”
Hughes, bu olayın Ferrari’nin Schumacher dönemindeki yapıdan ne kadar uzak olduğunu gösterdiğini vurguluyor:
“Alonso, Ferrari’nin başarısı için her şeyi vermeye hazırdı, ancak takım içindeki destek eksikliği ve yönetimle yaşadığı çatışmalar, onun takıma tam anlamıyla bağlanmasını engelledi. Ferrari, Alonso’nun liderliğiyle bir şampiyonluk mücadelesi verse de bu ilişki sürdürülebilir bir başarı sağlayamadı.”
Sebastian Vettel: Geçmişin Hayaleti
Vettel, Ferrari’ye 2015’te katıldığında, Michael Schumacher’in çalışma yöntemlerinden ilham alan bir liderlik anlayışı sergiledi. Ancak Hughes, Vettel’in bu yaklaşımının Ferrari’nin yeni yönetim yapısı tarafından desteklenmediğini belirtiyor. Ferrari’nin o dönemdeki takım patronu Maurizio Arrivabene, Vettel’e açıkça “Takımı yönetmeyi bırak ve sadece sür” mesajı vererek, Vettel’in motivasyonunu olumsuz etkiledi.
Sonuç olarak, genç Charles Leclerc’in gelişi, Vettel’in Ferrari’deki pozisyonunu sorgulanır hale getirdi ve takım içi rekabet, Vettel’in 2020 sezonunda performansının çökmesine neden oldu.
Hamilton’ın Ferrari’deki Durumu Neden Farklı?
Mark Hughes, Hamilton’ın Ferrari’ye katılımının geçmişteki megastar transferlerinden belirgin şekilde farklı olduğunu ifade ediyor. Hughes’e göre, Hamilton’ın Ferrari’deki rolü şu unsurlarla ayrışıyor:
Uzun Vadeli Liderlik Değil: Hamilton, Ferrari’ye Michael Schumacher gibi uzun vadeli bir lider olarak değil, daha çok hem yarış hem de pazarlama açısından büyük bir isim olarak transfer edildi.
Fred Vasseur’un Rolü: Hughes, Ferrari’nin mevcut takım patronu Fred Vasseur’un, hem Hamilton hem de Leclerc ile geçmişten gelen güçlü ilişkilerinin, takım içindeki dengeleri sağlamlaştırmada önemli bir faktör olacağını belirtiyor. Vasseur, her iki pilotun da yeteneklerini optimize etmek için sakin ama otoriter bir liderlik sergiliyor.
Yeni Bir Baskı Seviyesi Değil: Ferrari, İtalya’da yoğun bir şekilde takip edilen bir takım olsa da, Hughes’e göre Hamilton, kariyerinde daha önce hiçbir sürücünün karşılaşmadığı kadar yüksek bir inceleme ve baskı altında yarışmaya alışkın. Bu durum, Ferrari’nin büyük bir marka olmasının yarattığı baskının, Hamilton üzerinde etkisini sınırlı kılabilir.
Başarı için Ne Gerekiyor?
Mark Hughes, Hamilton’ın Ferrari’deki başarısının iki temel faktöre bağlı olacağını belirtiyor:
Ferrari’nin Performansı: Takımın, Red Bull, Mercedes ve McLaren gibi rakiplerle rekabet edebilecek seviyede bir araç geliştirmesi gerekiyor.
Hamilton’ın Performansı: Hughes, Hamilton’ın bireysel performansının ve deneyiminin, Ferrari’nin başarısında kritik bir rol oynayacağını vurguluyor.
Son olarak, Hughes şu çarpıcı değerlendirmeyi yapıyor:
“Hamilton’ın Ferrari’deki başarısı, geçmişte Ferrari’ye katılan megastarların karşılaştığı karmaşık dinamiklerden daha farklı bir tablo ortaya koyuyor. Takımın mevcut yapısı ve liderliği, başarıyı daha ulaşılabilir kılabilir. Ancak bu yine de hem Hamilton’ın hem de Ferrari’nin mükemmel bir şekilde çalışmasına bağlı olacak.”
trf1.net