1994 San Marino GP’si, sadece Ayrton Senna’yı değil, Roland Ratzenberger’i de kurban olarak aldı. Ratzenberger’in ölümü dönemin en büyük yıldızı Senna’nın hayatını kaybetmesinin gölgesinde kalsa da, F1 dünyası Avusturyalı pilotun anısını da unutmamalı.
Hayali olan F1’ ulaşmak için borçlanan, kariyerinin ilk yıllarını arkasına yarış otomobilini taktığı bir minibüsün içinde geçiren bir maceraperestti Roland. 1960 doğumlu olan Ratzenberger, ailesinin ya da büyük sponsorların yardımıyla değil; tamamen kendi çabalarıyla ve 34 yaşında Formula 1’e ulaşabilmişti. Ne yazık ki hayalini kurduğu F1, daha üçüncü yarışında O’nun sonu oldu.
Yarışi kariyerine çok geç başlayan Ratzenberger, 1983’te Almanya F3 Şampiyonası’na katıldı. Devamında İngiltere’de F3 ve Formula Ford’da yarışmaya başladı. 1986’da prestijli Formula Ford Festivali’ni kazanarak adını duyursa da, katıldığı serilerde herhangi bir şampiyonluk alamadığı için hep arka planda kaldı. Binek otomobiller ve İngiltere F3000 Şampiyonası’nda da şansını denedikten sonra, Avrupa’da istediğini alamayacağını anlayıp, tıpkı Eddie Irvine gibi Japonya’ya taşındı. Japonya Prototip ve binek otomobil şampiyonalarından sonra 1992 ve 1993’te prestijli Japonya F3000 şampiyonasına katıldı ve burada birkaç yarış kazandı. Bu arada 1989-1993 arasında dört sene boyunca Le Mans 24 Saat’te de şansını denedi.
Japonya F3000’deki sınırlı başarısı, kendisine sadece beş yarışlık Simtek F1 kontratını kazandırdı. Takım daha yeni kuruluyordu. Ratzenberger, bu beş yarış boyunca kendisini gösterip sponsor bulmayı hayal ediyordu. Bu nedenle Japonya’daki düzenini bile bozdu.
Yeni otomobil ve tecrübesiz takımla Brezilya’da, ön sıralama turlarını geçemedi ve start alamadı. Ancak Japonya’da yarıştığı için iyi bildiği ikinci yarış olan Pasifik GP’sinde, 11. Sırayı alarak dikkat çekti. Ratzenberger, San Marino’da kariyerinde üçüncü kez F1 sıralama turlarına katılıyordu.
Cumartesi günü, muhtemelen bir kerbe vurduğu için hasar alan ön kanadıyla (otomobildeki yapısal bir problem de olabilir) Villenuve virajında pist dışına çıktı ve 314 km/s ile duvara çarptı. Profesör Sid Watkins’in tüm çabalarına karşın, geri dönmesi mümkün olmayan beyin hasarıyla hastanede hayatını kaybettiği duyuruldu.
Ratzenberger, 1982 Kanada GP’sinde hayatını kaybeden Riccardo Paletti’den bu yana resmi bir yarış hafta sonunda ölen ilk F1 pilotuydu. Ertesi gün hayatını kaybedecek olan Senna, pistte gördüğü ilk ölüm vakası nedeniyle yıkıldı, Profesör Sid Watkins’in omuzunda ağladı. Brezilyalı pilot, bu olaydan çok kötü etkilenmişti. Son fotoğraflar ve görüntülerinde Senna’nın, neredeyse zorla yarıştığı görülebilir.
Kazayı ben de televizyondan canlı yayında izlemiştim. Her büyük kazada olduğu gibi, pilotun paramparça otomobilden kalkıp gideceğini düşündüm ilk başta. Ama Roland’ın başının öne düşmesi, birkaç dakika sonra başlayan kalp masajı; işlerin çok daha kötü olduğunu gösterdi.
Ratzenberger’in ölümü üzerine Senna, Schumacher ve Lauda’nın çabalarıyla 1 Mayıs Pazar günü Grand Prix Pilotları Birliği toplandı ve güvenlikle ilgili acil olarak alınması gereken önlemler tartışıldı.
Aslında Formula 1’in artık güvenli olduğuna dair algıyı yok eden bu kaza, ertesi gün üç kez dünya şampiyonu Ayrton Senna’nın hayatını kaybetmesiyle, neredeyse unutuldu. Senna’nın otomobilinde bir Avusturya bayrağı bulundu; Brezilyalı pilot yarışı kazansa Ratezenberger’in anısına bu bayrağı gösterecekti.
Senna’nın ölümü tüm dünyada ilk haber olmuştu, Brezilya’da üç günlük yas ilan edilmişti, milyonlar onun için ağlıyordu, cenazesine milyonlar katıldı; oysa o sırada Avusturya’daki cenazede F1 dünyasından sadece FIA Başkanı Max Mosley ile Avusturyalı pilotları Gerhard Berger ve Karl Wendlinger katıldı.
Ratzenberger’in pistte hayatını kaybetmesinin üstüne, Senna’nın ölümüyle bu olayın ikinci plana atılması, daha büyük bir trajediyi doğurdu belki de. O’nun ölümü çok büyük bir etki yaratmalıydı F1’de; ama insanlar 1994 Imola’yı hala, sadece Senna ile birlikte anıyorlar. Ancak Ratzenberger de aynı hafta sonu, aynı pistte hayatını kaybetti. Ayrton’un kariyeri, başarıları, ünü ve servetine hiçbir zaman ulaşamayacaktı; o, arkalarda gezinen ve ancak kaza yapınca ekrana gelen pilotlardan birisiydi belki. Ancak O da hatırlanmayı hak eden ve çok sevdiği F1 için gerçekten hayatını ortaya koyan bir adamdı. Öyle umutsuz bir hayalin peşindeydi ki, hayatını kaybettiği Simtek takımı, 1995’in ortalarını göremeden kapandı. Bu zor hayata rağmen, Roland’ın yüzündeki gülümsemeyi, internetteki tüm fotoğraflarında görebilirsiniz.
O’nun için yapılan bir anıt yok, mezarını devamlı ziyaret edenler, hatta mezarının nerede olduğunu bilenler bile yok. Ancak çok sevdiği ve senelerce uğraştıktan sonra ulaştığı F1 macerası, hayatına mal olsa da, bu maceraperest ve güler yüzlü adamı ölümünden 20 sene sonra, belki de hiç gelmediği Türkiye’de bile hala hatırlayanlar var. Buraya kadar okuduysanız, belli ki siz de Ratzenberger’e de hak ettiği saygıyı duyuyorsunuz.
Senna benim de F1’deki idolüm ve kahramanım. Ratzenberger, hayatı boyunca Senna’nın yanında yarışamayacaktı belki de. Ama Formula 1’i gerçekten seviyorsak, Senna ve 1994’teki Kara Pazar’dan bahsederken, bir gün önceki Kara Cumartesi’yi de unutmamız lazım.
Merak etme Roland, sen bizim kafamızdaki gridde her zaman yer alacaksın…
Serhan Acar