Merakla ve heyecanla beklenen 2012 sezonu nihayet bugün sıralama turlarıyla başladı. Son birkaç yıldır belki en belirsiz sezon öncesini yaşadığımız bu yılda, antrenman seansları bittiğinde dahi; onu da geçtim, Q2′nin sonunda bile hâlâ kimin pol pozisyonunu alacağını tahmin edemiyorduk. Aslında ortaya çıkan sonuç, durumun neden böyle olduğunu da bir anlamda doğruluyor. Geçen yıl 19 yarışın 18′inde pol pozisyonunu alan, bunların 12′sini kazanan Red Bull, pol pozisyonun 0,7 saniye gerisinde ancak 5. sırada yer alabilirken, geçen yılın sonlarında Q1′dan çıksam yeter havasındaki Lotus (Renault), üçüncü olarak basın toplantısına katıldı. McLaren, Hamilton’ın müthiş turuyla pol pozisyonunu alırken Jenson Button da Lewis’in hemen arkasına yerleşerek ön çizgiyi McLaren grisine boyamış oldular. Mercedes, beklendiği gibi büyüklerle aşık atabilecek bir pozisyona yükselmiş göründü. 2011′de tarihinin en kötü sezonunu geçiren Williams, müthiş bir giriş yaptı ve Maldonado’yla Q3′e kalmayı başardı. Toro Rosso ve Force India da orta grubun Q3′e kalan diğer takımları oldu. Ferrari’nin esamesini ne yazık ki okuyamadık.
Pirelli bu sezon lastiklerin arasındaki tur farkını daha da azaltmak, bu sayede strateji olanaklarını çoğaltarak yarışları biraz daha heyecanlı kılmayı amaçladı. 2011′de birbirini takip eden hamurlar arasındaki fark bazı pistlerde 1,5-2 saniyeye kadar çıkabiliyordu. Bu sene hedeflenen değerse 0,5-0,8 saniye aralığı. Tabii durum böyle olunca büyük takımların Q1′de yumuşak lastikleri kullanma olasılığı daha da düşmüş oldu zira yumuşak lastik kullanan alt grup takımlar, onları tehdit edecek derecelere imza atamayacaklardı. Ancak evdeki hesap çarşıya pek uymadı gibi. Her iki Ferrari, Force India, Sauber, Toro Rosso ve Michael Schumacher ile Romain Grosjean bile yumuşak lastiğe geçmek zorunda kaldılar.
Bu saydığım isimlerin hepsi Q1′i geçerken, kontenjanı dolduran yeni takımların yanına eklenen sürücüyse büyük bir sürprizle Kimi Raikkonen oldu. Direksiyon sorunları nedeniyle bu hafta sonundan pek de bir şey beklemediğini biliyorduk, ama Q1′de elenmesi de biraz şaşırtıcı oldu. İlk turunda iyi bir derece elde edemeyip pite girdiğinde yumuşak lastiği takmadı, yine orta sertlikteki lastikle piste çıktı. Belki de kendisi istemedi, bilemiyoruz. İlginçtir pitten çıktıktan sonra da attığı 3 turda hep trafikle karşılaşmış olacak ki 1:32′lik dereceler kaydetti. Sıralama turundan sonra, takımın kendisine zamanın bittiğine dair bir uyarı yapmadığını söyleyerek Lotus’u işaret etti bir anlamda. Boullier ise, Raikkonen’in son turda hata yaptığını, böyle şeylerin olabileceğini söyledi. İlk günden karşılıklı atışma. Bravo.
Lotus’un sahip olduğu hızı düşündüğümüzde Raikkonen’in Q1′i normal şartlarda rahatlıkla geçeceğini biliyoruz. Bu durumda elenecek olan kim olacaktı? Felipe Massa! Tüm hafta sonu boyunca Alonso’nun gerisinde olması bir yana, aradaki farkın 1 saniye olması ciddi anlamda inanılmaz. Bir iki yarış daha böyle olursa Ferrari’nin, Massa’ya tahammül edebileceğini sanmıyorum. Avrupa sezonu başlayana kadar en azından yarışlardan istikrarlı bir şekilde puan almaları gerek. Massa’nın mutlaka ve mutlaka kendini toparlaması gerekiyor. Q2′de Alonso çakıl havuza girip sıralamanın dışında kaldığında bile Massa, Alonso’nun derecesini geçemedi. Geçmek bir yana, yanına bile yaklaşamadı. Aralarındaki fark istikrarlı olarak 1 saniyeye kilitlendi. Bu, iki takım arkadaşı arasında olabilecek bir fark değil. Bakalım yarışta nasıl olacak. Fark yine bu şekilde olursa Alonso, Massa’ya tur bindirir.
Caterham, orta gruba biraz daha yaklaşır diye umuyorduk, ancak yine beklenen olmadı. Marussia’yla aralarındaki farkı artık 2 saniyeye kadar çıkaran takım, Raikkonen ve Massa’nın anomali derecelerini bir kenara bırakırsak, orta gruba hâlâ 1,2 saniye uzak. Öyle ki 1,2 saniye fark var dediğim takım Force India, 1:26.3′lü dereceler yapıp Q3′e kalabilen bir takım. Yani aslında gerçek fark 2 saniyeye yakın. Avustralya pisti, normal bir yarış pisti olmadığından, bu kararı vermekte acele etmeyeyim. Avrupa sezonu bize çok daha net bir resim sunacaktır.
Q2 ve Q3 ciddi anlamda çılgın birer sıralama turu seansı oldu, tam da beklendiği gibi. 16 sürücünün 1,8 saniye aralığında sıralandığı Q2′de en büyük sürpriz, tıpkı Massa, Vettel ve Schumacher’in yaptığını yaparak çakıl havuza “çakıl”an Alonso oldu. Motorunu çalışır halde tutmasına rağmen görevlilerin yardım etmemesi sebebiyle –biraz da sinirlenerek– aracından çıktı ve sıralama da onun için orada bitmiş oldu. O âna kadar kaydettiği en iyi derece 1:26.494 aslında geliştirilmeye gayet müsaitti. Q3′ün barajının 1:26.319′la kesildiğini düşünürsek, Alonso çok rahatlıkla Q3′e kalabilirdi. Ama onun boşalttığı koltuğu Toro Rosso pilotu Ricciardo doldurdu. Orta grubun birbirine ne kadar yakın olduğunu gösterircesine Williams, Force India ve Toro Rosso birer pilotlarını Q3′e sokmayı başardılar. Aslında Sauber de bu takımların seviyesindeydi, ancak takımın da anlayamadığı bir sebeple, Q1′deki derecelerini Q2′de yapamadılar. Kobayashi, nedenini anlamadığı bir şekilde tutunma sorunu yaşadığını söylerken, Perez de vites kutusu sorunu nedeniyle tur atamadı. Kobayashi’nin Q1′de attığı en iyi turu aldığımızda, bu dört takımın en iyi dereceleri birbirine çok çok yakın görünüyor:
Williams
Sauber
Force India
Toro Rosso
1:25.908
1:26.182
1:26.314
1:26.319
Toro Rosso’nun Q3′te hiç zaman kaydetmediğini aklımızın bir köşesinde tutarsak, şimdilik bu grupta Sauber’in biraz daha önde olduğunu görüyoruz. Takım geçen yıl sıralama turlarındaki kötü performansını bu yıl giderdiklerini söylemişti birkaç defa. Burada durum daha net görünüyor. Q3′e kalamamaları şanssızlık olarak görülebilir. Yarınki yarışta özellikle Perez’in emrine amade bir sürü yumuşak lastik olacak. Geçen yıl gridde hatırlarsınız tek pit-stop yapan tek sürücü oydu ve çaylak çıktığı ilk yarışında böyle bir başarıya imza atmıştı. Bu yıl da benzer bir şeyi yapabilir zira lastik hamurları yumuşatılmış olmasına rağmen hâlâ iyi dayanıyor. Avustralya’nın da lastikleri çok aşındırmayan bir pist olduğunu düşünürsek, Sauber buradan hâlâ puan ya da puanlarla ayrılabilir. Yeri gelmişken Caterham’ın 1:28.679′luk derecesinin bu noktaya ne kadar uzak olduğunu bir kez daha belirtelim. Bence onlar da hayal kırıklığı içindedirler. Böyle bir fark beklediklerini sanmıyorum.
Q2′deki mücadele ne kadar çetinse, Q3′teki de bir o kadar çetin ve sürprizli oldu. McLaren’ler yere basma gücü gerektiren 1. ve 3. sektörü, Mercedes’ler de düzlüklerin olduğu ve DRS’in etkin kullanıldığı 2. sektörü tekellerine aldılar. Red Bull’lar, sürat noktasında rakiplerine göre 10km/s daha yavaş olmanın dezavantajını elbette hissettiler, ancak RB8, nedense RB7 kadar yere sağlam basmıyor. Geçen yıl EBD’den kazanılan yere basma gücünü kaybetmeleri, takımın belini doğrultmasını önlemiş görünüyor. Geçen sezon bu kadar önde olan bir takımın, bu sezon ilk yarışta 0,7 saniye geride olmaları oldukça tuhaf. Mark Webber’in KERS arızası (ki testlerde şu âna kadar böyle bir şey hiç olmamıştı), Sebastian Vettel’in kötü turu elbette 0,7 saniyelik farkı kapatamaz. Dolayısıyla Red Bull’un yapacak çok işi var. Testlerin son iki gününe getirdikleri egzoz paketi belli ki isteneni vermiyor. Red Bull, bu konuda en büyük yarayı alan takım görünümünde. Ben McLaren’in de aynı şekilde, hattâ daha çok etkileneceğini düşünmüştüm, ama onlar müthiş bir iş çıkarmışlar. Bir önceki senenin Avustralya GP sıralama turları ile bugünkünü karşılaştırdığımızda ortaya çıkan tablo gerçekten ilginç:
Görüldüğü üzere Williams en büyük gelişimi kaydederken, Red Bull en büyük düşüşü yaşamış. Bir önceki seneye göre 2 saniye yavaşlamış olmak ciddi anlamda bir sorun göstergesi olabilir. Red Bull belki –bazı söylentilere göre– gerçekten yarışa odaklanan bir araç tasarlamış olabilir. Mark Webber’in, “Cumartesileri artık bizim güçlü yönümüz değil,” sözlerinden de bu anlam çıkarılabilir, ama yine de Red Bull’un EBD’den kaybettiği tur derecesini görmemek mümkün değil. Caterham, Force India ve Mercedes de gelişim gösterenlerden. İlginçtir, önden egzoz tasarımıyla 2011′e başlayan Renault, bundan vazgeçip normal egzoza döndüğünde, neredeyse aynı tur derecelerine imza atmış. HRT ve Marussia’nın da 2011′de daha hızlı olduğuna dikkat edelim. HRT geçen yıl da %107′yi aşamadığı için yarışmasına izin verilmemişti, bu yıl da izin verilmedi.
Hamilton ve Button aracın hakkını vererek ilk iki sıraya yerleştiler. Sonuna kadar alkışı hak ediyorlar. Aralarındaki fark 0,1 saniye civarında görünse de sıralama turunun son hakkında hata yapan Lewis’in biraz daha hızlı olabileceğini söyleyebiliriz. Aynı şey Rosberg-Schumacher çifti için de geçerli. Schumacher, her ne kadar bu yıl çok daha oturaklı görünüyorsa da hâlâ sıralamalarda Rosberg’ün gerisinde. Ross Brawn da, önce Michael’ın turunun çok iyi olduğunu söyleyip, sonra da sıralamada daha yukarıda olabilirdik demesiyle, takımın aslında Nico’dan bir şeyler beklediğini zımnen de olsa söylemiş oluyor. Yine de Schumacher, tıpkı eski günlerini anımsatan şekilde, pitten çıkar çıkmaz mor derecelere imza atabiliyor. Bu, araca ve kendinize güvendiğinizin, virajlara gönül rahatlığıyla girdiğinizin göstergesi. Çok önemli. DRS destekli ön kanat sistemi de eğer Lotus protesto etmezse takıma Malezya ve Çin’in düzlüklerinde büyük avantaj yaratacaktır. Buralarda Nico’dan bir pol görebiliriz. Avrupa’ya kadar da bu düzende gideriz. İspanya’daki yarış öncesi yapılacak test, özellikle Ferrari ve Red Bull için büyük önem taşıyor. Bir an önce doğru raya oturmaları gerekiyor.
ali ünal