"Bizim meslek grubunun en zevkli noktasıdır, test sürüşleri ne kadar uzunsa o kadar keyifli olur. Otomobilleri çok seviyoruz, bu işi de bunun için yapıyoruz. Yıllardır markaları uzun testlere zorlarım. Fiat Egea dünya turuna evet dedi"
Avrupa’da yılın otomobili seçilen Fiat EGEA dünya turunda Trans Sibirya ve Carrera Panamericana gibi rotaları geride bırakarak 122 ŞEHİR, 41.000 km ve 113 günle bir ilki başardı.
Okan Altan, deneyimli bir otomobil yazarı. Eskilerden, 2000 yılında kurulan Auto Best’e 2001 yılında katılmıştı. O zaman 8 üyeden oluşan ekip, 2016 yılında eklenen 5 ülkeyle artık 31 kişi. Sektör otoritelerinden, her sene Avrupa’da yılın otomobilini seçiyorlar ve bu markalar için oldukça prestijli bir rütbe.
Daha önce Türkiye’den Amerika’ya, Bursa’dan Fiat Doblo’yu götüren Okan Altan, Hyundai i10 ile ‘14 günde 14 ülke 10 bin km’ gibi farklı projelere de imza atmıştı. Fakat dünyada ilk defa bir otomobil gazetecisi olarak banttan inen standart araçla dünya turuna çıktı...
Bu maceranın 3 kahramanı var; Savaş Yılmaz, 22 yılını profesyonel disiplinde otomobil fotoğrafçılığına adamış bir macera tutkunu. Off Road, ralli, klasikler… İlgi alanlarının odak noktası hep aynı. Ve tabii ki Fiat EGEA ya da Avrupalı ismiyle TİPO, Amerika kıtasında ise Dodge Neon… Yani Bursa’da üretilen ve tüm dünyaya ülkemizden gönderilen bir otomobil… Seçilen model Sedan, benzinli 1.6 E-Torq 110 HP, AT6 otomatik vites Lounge Plus donanım seviyesinde...
Uzatmadan konuya girelim...
Okan abi nasıl başladı macera?
Dünya turu benim hayalimdi, 2015’te ilk Egea Sedan modelinin lansmanında Fiat Marka Direktörü Altan beye ‘bu araçla dünyanın etrafını dönsem ne dersiniz’ diye sordum. Çok şaşırdı ve pozitif yaklaştı. Hemen arkasından Egea HB modeli basın tanıtımında Tofaş CEO’su Cengiz Eroldu ‘dünya bizim oyun alanımız’ dedi ve testi kabul etti.
Başlangıç ve planlama süreci nasıl oldu?
‘Kuzey kutbunun sıfır noktasında iki saniye ve 3 adımda teorik olarak dünya turu atabilirsin. Ben dünya turu attım diyebilmek için National Geographic ve dünya gezginleri bir standart oluşturmuş. Yengeç dönencesi tam 37 bin km. Bunun altında yapılan turları kabul etmiyorlar. Bu resmi bir durum değil ama racon bu…’
Her şey çok hızlı gelişti, fabrikadan standart çıkan ve önden çekişli araca uygun rotaları araştırmaya başladım. Madem yapıyoruz hakkını verelim dedik zor yolları tercih etmek istedik. Planlama aşaması oldukça yorucuydu, rota üzerindeki hava koşullarını bile hesaplamak zorundasınız. Bizim meslekte eskiden 100 bin km testleri modaydı, sonra yerini iki-üç bin km’lik testler aldı. Çok araştırdım bizimkine benzer bir test bulamadım. Özellikle çok merak ettiğim iki sert ve sıkı rota vardı, biri Trans Sibirya diğeri Meksika’daki Carrera Pan Americana. İkisini de programa aldım. Genelde dünyayı dönen araçlar ya iki teker ya da 4x4. Önden çeker araçla sadece birkaç kayıt var onlarda yılar sürmüş. Benim ilham kaynağım Jules Verne olduğu için 80 günde devri alem dedik kontağı çevirdik...
13 Ağustos tarihinde Türkiye Dereköy sınır kapısından çıkış yaptık. Yunanistan üzerinden Varna’ya ulaştık. Ardından Avrupa sosyetesinin geçtiğimiz yüzyıl tatil için akın ettiği Köstence. Gerçekten görülmesi gereken güzel bir yermiş. Sonra Romanya, buradan Ukrayna ama söyle; 600 km den fazla sınırları bitişik fakat sınır kapısı yok. Aralarında Tuna havzası var ve iki tarafta köprü yapmak için girişimde bulunmamış. Giderseniz, Moldovya üzerinden geçmek zorundasınız. Ukrayna’ya girince savaşın soğukluğunu kendini hissettirdi. Tanklar ve askerlerin arasından geçip gittik. İlerlediğimiz yollar çok bozuktu. Birinden kaçsan diğerine giriyorsun. Birkaç kez aracın altını çok sert vurduk. Bu durum bizi iyice yavaşlatmıştı. Odesa’ya geldiğimizde telefonlar çalışmıyor ve elektrikler kesikti. Kiev’de işler biraz normale döndü neyse sonunda Rusya’ya geldik.
Sınırda 15 saat...
Vize, araç kaydı, sigorta, evrak derken tam 15 saat sınırda işlemler için bekledik. Girdiğimizde şunu düşünüyordum; Önümüzde 11 bin kilometre yol ve Trans Sibirya var, vize ise 2 hafta. Bu da hızlı git, az uyu, çabuk yemek ye anlamına geliyor maalesef. Buraya kadar gayet sorunsuz geldik. Her şey yolunda gitti. Egea’da gayet iyi durumdaydı.
Şehirlerin arası yaklaşık bin km’lik mesafe, her geçtiğimiz nokta bir sanayi bölgesi gibi. Yolda üstünde küçük kasabalar karşımıza çıksa da yalnızlığın içinde gittikçe gidiyorsun, düşünmek, kendini dinlemek için oldukça iyi.
Ve meşhur Trans Sibirya...
Burası otomobil ve motosiklet meraklıları için efsane bir yer. Rotayı geçen yakasına apoleti takar. Ortalama geçiş sürelerine bakarsan altı ay civarında. Trans Sibirya Express’ini duymuşsundur. Biletleri 6 bin dolar civarında. Moskova üzerinden Vladivostok’a kadar uzanana bir tren yolculuğu. Bizim keyif yapacak kadar vaktimiz olmadığı için plana uymak adına saatte 180 km hızda ilerlediğimiz zamanlar oldu. Baykal gölüne geldiğimizde o manzarada kahve içmenin tadını anlatamam. İçinde beyaz tatlı su fokların yaşadığı kışın – 50 derecede dört ay komple buz tutan bu gölünün fotoğraflarını, özellikle buz tutmuş halini mutlaka internetten araştırın. Yazın ise tam bir felaket. Sanırım kişi başına düşen sivrisinek sayısı 50 milyondan fazladır. Sibirya ormanlarından hiç çıkmadan tam 8 gün, ortalama 170 km hızla 11 saat araç kullandım. Bunu duyan herkes koltukları soruyor; Evet rahat...
Dünyadaki tek bayraksız ülke Mançurya’ya garip bir yerdi. Önce Çin sonra Rusya, Japonya tekrar Ruslar derken işgal, savaş, acı… Gelen kendi bayrağı altında tutmuş. Değişik insanlarla tanıştık derken sonunda Vladivostok’a vardık. Askeri ve ticari anlamda oldukça önemli bir liman şehri, iki köprüsünün isimleri ilginç; Haliç (Golden Horn) ve Boğaziçi köprüsü (Bosphours). Konuyu araştırınca belki inanmayacaksın ama altından İstanbul hayranlığı çıkıyor. Burada planı değiştirdik, Amerika yerine Japonya’ya geçmeye karar verdik, bir gemi yakaladık ve aracı yükledik. Trans Sibirya’dan geri kalan tek sorun, oldukça sert düştüğüm bir çukurda patlayan lastik oldu. İnanılmaz bir yağmurun altında sökmeye çalıştık ama bijon anahtarı sıyırdı. Çok sinirlenmiştim. Hemen Fiat Marka Direktörü Altan beyi aradım. O sırada Türkiye’de gece saat 3 civarlarındaydı. Bu parçayı kimden tedarik ettikleri sordum. Bizim Savaş’la uğraşarak lastiği çift taraflı bantla sardık, yanımızdaki kompresörle hava basıp bir tamirciye kadar gittik ve orada hallettik.
Japonya Tarihine geçtik...
Daha önce plakalı olarak Türkiye’den Japonya’ya giren bir otomobil olmadığını, gümrük işlemlerinde öğrendim. Emsal bulunmadığı için mevzuat boşluğuna takıldık ve bunun için rapor yazılmasını bekledik. Bizden sonra giden olursa işleri artık kolay olur. Japonya’da trafik ters, bizim telefonlar ve navigasyon onların sisteme uyumlu olmadığı için çalışmadı. Hatta araçta iki tane GPS cihazı vardı, onları da çalıştıramadık. Adamlar dünyadan farklı bir sistem kurmuş. Japonya muhteşem fakat inanılmaz pahalı.
Normal trafikte 10 km’yi 1 saatte alıyorsun. Ücretli yollar iyi bir alternatif ama gidecek olanalar için söylüyorum, girdikten sonra ilk sapaktan çıkarsanız en kısa mesafe için 13 bin yen yani 13 dolar, 100 km mesafede 270 dolar tutuyor. Bu arada 13 doları 250 metrelik bir mesafe için ödedik. Ayrıca kredi kartı geçmiyor nakit istiyorlar. Uzatmadan, Yokohama limanında Fiat Egea’yı gemiye yükledik ve 11 bin km’lik deniz yolculuğuna start verdik. Bekle bizi Meksika...
Masalın bittiği yer!..
Fransız yazar Jules Verne, Arzın Merkezine Seyahat, 20 Bin Fersah, Aya Seyahat gibi kitapları ile birçok bilim adamına ilham vermiş. 80 Günde Devri Alem kitabıyla da bize… Jules nereden bilsin gümrüklerde bu kadar takılacağımızı. Meksika’ya girebilmek için gümrükte 11 gün bekledik. Böylece 80 günde dünya turu hikayemiz süre bakımından hayal oldu.
Vakit sıkıntısı artık bitmişti, rahat rahat gezeriz dedik kontağı çevirdik. Amerikan sineması Meksika konusunda bizi çok ciddi kandırmış, kesinlikle Mayalar yaşamak için güzel yer seçmişler. Her yer tropikal yeşillik, papağan. Bir tek adam gibi yol yok. Olan yerdeler de hız tümseklerinden geçilmiyor.
[blockquote]Sahte gümrük kapıları varmış, bu konusunda bizi uyardılar. Meksika bayrağını ve İspanyolca uyarı levhaları koyup durduruyorlar, işlem için pasaportu alıyor sonra tehditle para kopartmaya çalışıyorlarmış. 5-10 bin dolar ödeyenlerin hikayeleri dolaşıyor etrafta.[/blockquote]
Bu arada Meksika’da Fiat Egea’nın ikiz kardeşi Dodge Neon ile buluştuk. Biliyorsun, Bursa Tofaş tesislerinde FCA (Fiat Chrysler Automobiles) iş birliğinde üretilen bu araç Amerikan markası ile bu coğrafyada satılıyor. Trans Sibirya’dan sonra beni etkileyen Carrera Pan Americana rotasını bitirip Egea’yı gemiye yüklediğimizde bu rotaya ismini veren rallinin başlamasına bir hafta kalmıştı. Başka bir sefere umarım...
Japonya’dan Meksika’ya 11 bin km’lik Pasifik geçişimiz 20 gün sürmüştü. Meksika’dan İngiltere’ye 6 bin km’lik Atlantik geçişi ise 40 gün. Gemi dolmuş gibi her limanda indir bindir yapınca zaman uzadı. İngiltere’de Egea, Tipo ismiyle satılıyor. Gümrükte aracı tanımadılar, Bursa’dan yanıma aldığım Tipo amblemini taktım ve sorunu çözdüm. Avrupa’da plakadan tanıyanlar hep aynı şeyi sordular ‘Bursa’dan mı, Türkiye’den mi geliyorsunuz?’ Dünya turunda tersten geldiğimizi söyleyince çok şaşırdılar. Türkiye’ye döndüğümüzde araçta hiçbir çizik hadi yoktu. Planladığımız sürenin karadan olan kısmı kayıpsız geçti, gümrükler, aracın vize işlemleri, gemi trafiği testimizi 80 günden 113 güne çıkarttı.
Auto Best kimliği ile, Egea yorumunu merak ediyorum!..
Daha önce söylediğim gibi, araştırdığında göreceksin ki, dünyayı dönen araçlar ya iki teker ya dört çeker. Önden çeker araçla sadece birkaç kayıt var, onlar da yıllar sürmüş. Maalesef bilinçaltımıza yerleşmiş bir yerli otomobil profili var. “Off Road” demek yol dışı demek, tam 4 bin km dünyanın çeşitli coğrafyalarında ve farklı hava şartlarında off road gittik. Araçta trim sesi var, ama sanıyorum kimse kendi aracını bu şartlarda bizim gibi kullanmaz. En azından ben kendi aracımı bu kadar sert zorlamazdım. Bizim kullanım şartlarımızla ve gittiğimiz yolu düşünürsen bu araç 100 bin km de ancak bu kadar yorulurdu. Bu seslerde onun için gayet normal.
Sadece 1 kere servise girdik ve yağ değiştirdik. İki kere lastik patladı, Egea turu sorunsuz tamamladı. Otomotiv konusunda milliyetçiyim, Fiat Egea, Türkiye’deki en iyi otomotiv AR-GE merkezinde 600’den fazla Türk mühendisin alın teriyle üretildi. Rahmetli Mustafa Koç, bu projeyle özel ilgileniyordu. Neden bu kadar üstüne düştüğünü şimdi anladım. Markanın ana vatanı İtalya başta olmak üzere birçok ülkede satış rekorları kırdı, 2016’da Avrupa’da yılın otomobili seçildi ama dünya turunda bunları gerçekten hak ettiğini de ispatladı. Yurt dışından birçok gazete ve otomobil dergisi röportaj için arıyor ve bana aracı soruyor. Kısaca Alman otomobilleri kadar dayanıklı araçlar üretiyoruz.
Bunu mesleki ve şahsi etiğimi kullanarak söylüyorum. Yakıt konusuna gelirsek Rusya’da 7 litre, Batı Avrupa’da 6.1 litre gördüğüm zamanlar oldu. Bu durum yol ve yakıt kalitesine göre değişiyor. Ama toplamda 7.1 litre diyebilirim, 1.6 benzinli otomatik bir araç için başarılı. Ben yola çıkmadan önce 8 litre civarında olur diyordum.
Egea Dünya turu künyesi
22 ülke |
122 şehir |
133 gün |
Toplam 41 bin km |
1.7 ton yakıt |
Yolda 24 bin km |
Gemide 17 bin km |
52 günde 400 saat sürüş |
81 gün gemi ve gümrük süresi |
84 gece otel konaklaması |
300 fincandan fazla kahve |
|